BEN Bİ’ KAYISI BOY LATTE ALABİLİR MİYİM?

Kemaliye, Erzincan, 13-16 Ağustos 2019

Katılanlar: Bakican Pala (UMAST), Bora Efe, Özlem Kaya.

Tatil dolayısıyla memlekette ev işleriyle uğraşırken grupta Kadir’in Erzincan’da tehlike altında olan bir mağara için araştırma gezisi olacağı duyurusuyla mağara özlemim birbirini kucakladı. Hemen gruba seve seve gideceğimi yazdım ve dönüşü bekledim. Daha sonradan Sandık dağına çıkarken Dursun abinin sopasını taşıyacak olan Özlem’den telefon geldi ve kısa bir tanışmanın ardından faaliyet detayları hakkında konuştuk. Faaliyet vakti gelip çattığında ise önce Bursa’ya gidip kamp çantamı aldım, sonrasında İstanbul’a Bora Efe’nin evine doğru yola koyuldum. Gece saat 12.00’da Bora’nın evindeydik. Özlem balkonda Bora’nın annesiyle oturuyordu, benim de karnım iyice acıkmıştı. Biraz atıştırır yatarım diye düşünürken “genç adamsın yersin, yersin yersin” diye tıka basa doldur(tul)dum midemi. Uçak sabah saat 6.00’da idi bu yüzden bir-iki saatliğine uyuduk. Ardından taksi ile Sabiha Gökçen’e taşıdık çantalarımızı. Saat 4.00’da havalimanına varmış ve çantaları teslim etmeye verdiğimizde 6 kilocuk fazlamız olduğunu görmüş ama o kadar da önemsememiştik.

Uykumuz açılsın biraz diye kahve içelim dedik. Erzincan’a Malatya üzerinden gideceğimiz için kayısı üzerine şarkılar dinleyip hakkında çokça espri yapmaya çalıştım. Bu Bora ve Özlem’e komik gelmemiş olacak ki pek de gülmeyerek tepkilerini gösterdiklerini düşünüyorum. Ama bir süre sonra Bora’yı da kayısı muhabbetine ikna etmiştim. Yolculuk 1 saat 15 dk sürdü ve artık Malatya’daydık. Kayısı diyarındaydık. 

Bizi karşılamaya gelen Yasin Bey’in arabasına binip – daha önceki faaliyetlerde hiç bu şekilde karşılanmadığımdan olsa gerek, karşılanmanın bu kadar mutlu edeceğini bilmiyordum- Eğin’e, kalacağımız yere, oldukça hızlı bir biçimde vardık. İlk gün öğretmen evine yerleştik. Eşyalarımızı bıraktık odalarımıza. Evet odalarımıza. Ben hayatımda böyle bir faaliyet geçirmemiştim. Kahvaltı için köy merkezine gittik, kahvaltıdan sonra Belediye Başkanı ile tanışacaktık. Gidip mağaraya önden bir göz attık. 30 metre aşağısında başka girişi olduğu iddia edilen mağaranın bizim tarafımızdan tespit edilmedikçe varlığını gerçekten de önemsemedik, birinci plana almadık daha doğrusu. Çünkü zaten içeriden baktığımızda bulacaktık. Ki bulduk da. Ala mağarasında ön keşif saatlerimiz dolduğunda geri dönüp yemek yedikten sonra Kemaliye sokaklarında gezintiye çıktık. Ve Hacı Dayı adındaki o muazzam lahmacuncunun bulunduğu bahçeye girdik.

“Hayvanlıksa Hayvanlık! Mağaracıyız” diyerek 4 tane sipariş verdik. Sonra çaylarımızı da içtik mis gibi. Öğretmen evimize döndük, balkonda bilgisayardan mağaralara baktık, yol yorgunluğu olacak ki- aslında gün içinde de uyumuştuk amma- erkenden odalarımıza çekildik. Sabah erkenden- bu saat 6.00’a tekabül ediyor- kalktık. Turizme açılma tehlikesiyle karşı karşıya olan Ala mağarasına Celal Bey ile birlikte gittik. Telefon da çektiği için işimiz bittiğinde onu arayacağımızı kendisine söyledik ve mağaraya girdik. Bir süre mağaranın bilinmeyen kısımlarına bakıp sonrasında haritalamaya başladık. Ana galerinin ölçümü bittiğinde dolgun zeytinleri ile lavaş ekmeğine benzeyen Kemaliye’nin özel ürünleriyle, fabrikasyon çikolatalı fındık kreması tatlarını birleştirip karnımızı doyurduk. Özlem’in gıdıklandığı daral ve sonunu getirdiği diğer çıkışa bağlanan kola da girmemizle birlikte mağarayı bitirmiş bulunduk. Mağaradan çıktıktan sonra küçük tatlı bir kapıya sahip Ala 2 mağarasını araştırmaya (tercih ettiğim şekilde allah2 mağarası) benim birazcık tepişerek içeri girmemle başladık.

Ben erkenden çıktıktan sonra Bora’yla birlikte Erzincan’ın 40 derece güneşinde kızarmaktan kaçıp Ala mağarasının girişinde Özlem’in Ala 2’de fotoğraf çekmesini, aynı anda da Celal Bey’i bekledik. Celal Bey geldikten sonra köye uğradık. Özlem’in çok sevdiği Çiti biberinden ben daha önce yemediğim için denemek istedim, güzeldi ama öyle çok da beğenmedim bu Kemaliye lezzetini. Sonra Belediye Başkanı teşrif ettiler ve mağaranın turizme açılma durumunu merak ettiklerini hatırlattılar. Bol darallı, kırılmış oluşumlarıyla Ala mağarasının onları turizm yönünden sevindirmeyeceğini ama yarasaları koruyabilerek mutlu olabileceklerini söylediğimizde turizm fikrini dayatmamaları ve yarasaları önemsemeleriyle bir kez daha şaşırtmıştı beni Kemaliye insanı.

Sırada Killiğin adındaki mağaranın olduğunu söyledik sayın Belediye Başkanı’na o da bize daha öncesinde ağırladıkları dronecu arkadaşların kendi isteklerini önemsemediklerini belirtti ve kullanılmış gibi hissettiklerini söyledi. Biz de kendi isteklerine önem verdiğimizi belirterek yemeğimize devam ettik, etli yemeğimize devam ederken Celal Bey vejetaryen olduğunu hikayemizin bu kısmında paylaştı bizimle. Killiğin mağarasının ağzına çıkılacağı viraja kadar Celal Bey ile gelip sonrasını yakın gözüken ama dik olduğu için işi zorlaştıran yoldan seyrettik. Mağaranın ağzındaki son basamaktan önceki kısım çarşak ve eğimli olduğu için teker teker geçmeyi yeğledik. Mağaraya geldiğimizde “bu büyük galeriyi nasıl ölçsek” diye konuştuktan sonra ölçüme başladık. Ölçümden sonra da lazermetrenin markasına göndermek üzere ürün yerleştirme videoları Bora ve Özlem’i meşgul ederken ben de eskizime yeni taşlar ekliyordum. Dönüşte ise mağara tulumlarımız üzerimizde olduğu için “totom ototom” ile daha güvenli bir iniş yaptı Özlem. Bora aşağı indi, biz inene kadar Celal Bey çoktan gelmişti.

Geri döndüğümüzde saat A101’den alışveriş yapamayacak kadar geç ama Hacı Dayıya yetecek kadar erkendi. Sonrasında öğretmen evinde duş almanın hazzını tattık. İlk önce Bora kıyafetleriyle gidip aynı kıyafetlerle gelince anlamadık ama saçından belli oluyordu. Çantaları hazırlayıp yattık. Sabah alışveriş için tek seçeneğimiz vardı. Adını hatırlayamadığımız ama kazığını unutamayacağımız bakkal efendinin kulaklarını çınlatmasını istediğimiz bir bedduası var Özlem’in “Umarım karşına şok market açılır!!”. 

Fiyat yönündeki talihsizliğimiz yemekteki tercihimiz ile aynı korkunçlukta olacak ki tat konusunda mükemmel olup susatma konusunda bu kadar başarılı yiyeceklerin tercihi bir arada iken yük kapasitemize düşmanlık ediyorlardı. Kısıtlı sabah marketinden aldıklarımızla Sandık köyüne gittik. Dursun amcayla o gün tanıştık. Hemen bizi kahvaltı sofrasına davet etti. Daha sonra bizim yola devam etmemizi onun bizi yakalayacağını söyleyerek köyden ayrıldık. Sabah saat 7.00’da yolu takip etmeye başlamıştık. Çok geçmeden biz civarlardaki mağara zannettiğimiz oyuklara göz atarken Dursun abi bize yetişti. Bir sulakta keçilerle beraber (trump keçi dahil olmak üzere) mola verdikten sonra yaylacılara kadar yola devam ettik. Yaylacılarla da güzel bir kahvaltı edip (onlarda yediğim çit biberi daha lezzetliydi) suları doldurup yola çıktık. Özlem Dursun abinin asasını almış onunla kendine destek çıkarken Bora, Dursun abiyle önden muhabbet ederek ilerledi. Sürekli şu tepenin arkasında diye Özlem’i kandırdığımıza kızmış olacak ki arkadan gelmek istedi.* Bir vakit sonra mağara ağzına varmıştık ki yol aldığımız saat bizi şaşırtmıştı. 

Dursun abinin ‘İpinizi taşa sürtmeyin ha!!’ sözleri kadar değil. Gölge bir yerde dinlenip yemek yedikten sonra kısıtlı miktardaki sudan susuzluğumuzu giderecek kadar değil, ihtiyacımız olan kadar içiyorduk. Sonra ben bir köşeye çekilmiş uzanırken uyuyakalmışım, bir saat kadar, kalktığımda Bora ve ben tulumlarımızı giyip SRT setlerimizi kuşandık. Sonra mağara ağzına gidip Bora döşeme yaparak hattı kurmaya başladı. Mağara duvarı bol bol dökülerek sıkıntı çıkartmıştı, Bora’nın çaktığı delikler sürekli patlıyordu, hal böyleyken güneş gitmiş ve biz hala mağaraya girememiştik. Bora mağaradan çıktı, yemek yedik ve az olan suyumuzu nasıl idare edeceğimizi tartıştık. Çünkü neredeyse 24 saat daha buradaydık ve kişi başı 1 litre kadar su kalmıştı. 

Normalde pek sorun olmayabilirken bitmemiş bir mağara inilecek yol ve susatma konusunda oldukça başarılı yiyeceklerimiz düşünüldüğünde bu suyun bize şuan bile yetmeyeceğine kanaat getirerek sabah olduğunda suya gitmem üzere anlaşıp uyuduk. Sabah kalktığımızda ben gps aletini alıp suya doğru yola koyuldum. Bir saat sonra yalağın başına gelmiş serin serin akan suya hasretle bakıyordum. Yanımda getirdiğim yarım şişe ılık suyu döküp yalaktan akan azıcık suya ağzımı dayadığımda bir suyun beni bu kadar mutlu edeceğini asla düşünmemiştim. Sonra diğer şişeleri de doldurup kampa dönmeye başladım. Kampa döndüğümde Bora döşemeyi bitirmişti. Bora şişeleri eline alıp gezinin en güzel cümlesini kurdu: “‘Şu suyu bitirin :)” .

Suları içtikten sonra Bora ve ben ölçüm almak için mağaraya girdik. Çıktıktan sonra hızlıca hazırlanırken Özlem bize hiç vazgeçmeyeceği o paranoyak soruyu sordu: “Gece Bora’yla neden yer değiştirdiniz?” Özlem’in kanısına göre biz Bora’yla gece çadırda yer değiştirmişiz, sabah olmadan tekrar yer değiştirmişiz ki Özlem düşünüp dursun! Gerçekten hala bu olayın hiçbir mantıklı açıklaması olmamasına rağmen bu şekilde olduğunu iddia ediyor. Hazırlandık ve dönüş yolu için Bora’yı takip ettik. 

Tabii Bora toplayacağı birkaç kantaron otu için yolu uzattığını anlamadığımızı mı düşündü bilmiyorum ama bizim için sorun yoktu zaten. Dik ve taşlı bir yoldan inmeye başladık. Bora’yı yılan sokana kadar Bora önden yardırmıştı. Sonra bizi bir ağacın altında bekledi. Küçük iki nokta izi Bora’yı çok etkilememişti. Sonraki birkaç mola daha Bora’yla karşılaştık ve tekrar köye kadar görmedik. Yolda da yine suyumuz baya azalmıştı. En son ise hepsini içmiştik. Özlem asla susmuyordu. Daha fazla ilerleyemeyeceğinden bahsederken yürüyordu.

Ona göstermek istediğim ilginç arılara “Fotoğrafını çek sonra bakarım” cevabını verdi. Özlem’le köye doğru son virajları dönerken “keşke şurada bi yalak olsa” diye söylenmiştim ve virajı döndükten sonra Özlem’in “Bakiii yalaaak” diye bağırdığını duyarak arkamı döndüm. Gerçekten de orada yalak vardı. İsteğimin bu kadar çabuk gerçekleşmesi, ya da gerçekleşmesi beni inanılmaz mutlu etmişti, dans ediyordum. Ta ki yalağın yanına gidip kurumuş olduğunu görene kadar. Bütün o sevincim yerini hüzne bırakmıştı. 

Hava kararmadan köye varmak için hızımızı biraz arttırdık. Köye vardığımızda elimizi yüzümüzü yıkayıp Bora’nın oturduğu amcaların yanına geçtik. Celal Bey’i arayıp döndüğümüzü ve bizi alıp alamayacağını sorduk. Düğünde olduğunu biraz gecikeceğini söyledi. Biz de amcaların muhabbetine daldık. Birkaç kişi o sıra Kemaliye’ye gideceğini söylese de Celal Bey’in yola çıktığını düşünerek teşekkür edip Celal Bey’i beklemeye devam ettik. Amcaların köydeki insanların artık gelmeyeşinden, çocuklarının burayı beğenmeyişinden dert yanışlarına eşlik ettik. Celal Bey geldikten sonra araca atlayıp geri döndük. Kemaliye’ye geldiğimizde xxx kişisiyle karşılaştık. Beraber çay içtik ve o sırada bir edebiyat öğretmeniyle tanıştık. Oğlunun sonraki sabah İzmit’e gideceğini öğrendik. Beraber gidebileceğimizi öğrendiğimizde sevinmiştik. Özlem komşu köyde bir süre akrabalarında kalacağını söyledi. Son bir kez Hacı Dayıya gidip öğretmen evine geri döndük. Hazırlanıp sabah saat 8.00 gibi öğretmen beyin oğluyla yola çıkıp Kemaliye’den ayrıldık. 

* Her tepeyi çıktıktan sonra bir tepe sonra ordayız dediler ve ben her seferinde inandım.

Yazan: Bakican Pala