Düz mü twist mi?

Topmeydanı, Kastamonu 31 Mayıs – 3 Haziran 2019

Geziye Katılanlar:Türker Türkyılmaz, Eren Kenan, Bülent Efe Temür, Uğur Özkan, İrem Kapucuoğlu, Bora Efe, Gamze Baydemir, Emel Gökgöz, Beliz Aydın, Atakan Gülbahar, Nermin Akın, Aydın Menderes, Özgün Sarısoy, Mehmet Mert Doğu, Özlem Kaya

Dönemin son gezisi olacaktı. Tüm sınavlardan, ödevlerden, jürilerden kurtulup kendimi kulüp odasına atmayı bekliyordum. Odaya daha kimse gelmemişti malzemeci olan Emel ile anlaşmamıza rağmen ben de geç kalmıştım. Her Topmeydanı gezisinden önce olan sorunlardan farklı, bizi bekleyen sürpriz vardı. Küre Dağları Milli Parkı bizden çadır başına 25 lira istiyordu :O Birbirini izleyen telefonlar sonucu 2.5 lirada anlaşıldı. Malzemeler çantalandı.

Alışveriş yapıldı (bol sucuklu). Bekleme zamanı gelmişti. Turuncudan gelen ‘Aaa Sucukları unuttum gidip alsam mı?’ sözleri üzerine herkesin gözleri parladı. Kaç taneydi bu sucuklar herkesin aklında bu soru fakat turuncudan bir cevap alamamıştık. Hızlıca yola çıktı. O sırada biz de malzemeleri otobüse yükledik. Herkesin otobüse binmesiyle keyifli yolculuğumuza başlamıştık. Ne zaman mola verdik ne zaman uyuduk (Bora’nın yastığını bile ele geçirmişim) ne yaptığımızı hiç anlamamıştım, uzun yolculuklarda hep aynı oluyordu. Tek hatırladığım ‘Bora Efe, Bora Efee, Sayın Bora Efe aracınızın kalkış saati gelmiştir’ anonsuydu.

Kamp alanına sabahın seher vaktinde ulaşmıştık. En sevdiğim iş olan yemek çadırını kurmaya yollanmıştım hemen; bir yandan da malzeme çadırı kuruluyordu. Hakan ve Deumak’lı arkadaşlarımız bizden önce gelmişlerdi tabi ki. Hızlıca kampı kurmanın ardından kurtarma çalıştayını gerçekleştirmek için Kapaklı Mağarasına doğru yola çıktılar. Bir başka ekip ise Topmeydanı Mağarası için hazırlanmaktaydı. Kampta kalan ben, Aydın, Nermin ve Burak ise tente kurmaya çalışıyorduk. Nasıl olduğunu anlamadan Burak bir koala edasıyla ağaca yapıştı ve yukarı doğru hareket etmekteydi. İlk ağaç tamamdı geriye üç ağaç kalmıştı. Aynı performansı bir daha göremeyeceğimizi bilmiyorduk. Aydın eski yöntemlerimizle ucuna taş bağlayıp ipi atmaya başladı. Bütün ipler tamamdı ama tente hafif düşüktü. O an için önemli olmayan bu düşüklük gezinin ilerleyen saatlerinde bize put misali bir çok odun diktirecekti.

Zaman biraz ilerlediğinde sedyeye yatacak kişi istiyorlardı. Tabi ki heyecanla atladım ama olmadı. Çünkü çıkarılmak için inmek de gerekiyordu. Su alacağımız çeşmenin bozuk olduğunu ve Özgün’ün oraya bir düzenek kurduğunu ise su almaya gittiğimizde görecektim. O dereye düşmeden birçok bidon doldurduğum için hala şaşkınım. Akşam olmuştu, ateş başına toplanmıştık. Bu sefer oyun oynamak yerine sohbet etmeyi tercih etmiştik. Eski mağara anılarını dinlemek her zaman keyif vermişti bana ama bunun sonunu biliyordum: KORKU hikayeleriiii…. Tam o an geldiğinde koşa koşa çadırıma gidip gözlerimi sıkıca yumdum. Ama ne yazık ki çadırı ateşe yakın kurduğum için uyuyana kadar birkaç tanesini duymuştum.

Sabah olduğunda heyecanlıydım çünkü Mantar Mağarasına gidecek ve fotoğraf çekecektik 🙂 Ayrıca Ilgarini’ne gitme ihtimali de beni heyecanlandırıyordu. Özgün, ben ve Mehmet Mert geçen sene gittiğimiz rotadan yola çıktık. Her şey aynıydı sanki… Özgün bize şimşir ağacını tanıttı. Biraz daha ilerlediğimizde şimşir ağacına dadanan bir böcek kafilesi bizi karşılayacaktı. Özgün böceklerin yaptığı iplikleri yol boyunca elindeki sopaya sara sara ilerledi. Sonunda Mantar Mağarasına gelmiştik. Mantar Mağarası büyük iki galeriden oluşuyordu. Bir tanesinde kocaman mantar şeklinde bir ana kaya olduğu için mantar adını vermişlerdi bu mağaraya. Büyük bir galeriyi aydınlatmanın zor olduğunu ve tripodumuzun eksikliğini fotoğraf çekerken hissetmiştim. Ama eve geldiğimdeki sonuç kadar değil 🙁 Özgün’ün “kendinizi bir kontrol edin kene olabilir” demesi ile her yerimize baktık bizde bir şey yoktu, ama Özgün üstünde bir kene yakalamıştı bile.

Geri dönerken yolu nasıl karıştırdığımıza dair hala bir fikrim yok. Kampa gelir gelmez Kapaklı Mağarasına doğru yola koyuldum. Eğer onların mağaranın ağzına yakın yerlerde çalıştıklarını bilseydim çok daha fazla fotoğraf çekebilirdim ama geç kalmıştım. Kampa dönerken “yolu karıştırma bak“ demelerine rağmen (:D) bir süre ters yönde yürümüşüm, aynı şekilde 2 yıl önce Birgül’ün de kaybolduğunu sonradan öğrenecektim. Akşam olup yine herkesin ateş başına gelmesiyle mağaralarda yapılanlar konuşuldu. Malzeme çantaladık. Özgün’ün enfes içi peynirli sosislerini ve sucuğunu denedik. Nermin ile yaptığımız jelibonlu pastayı sildik süpürdük. O gece gözümü kapattığımda deli gibi güleceğim bir ana da tanıklık etmiştim. 😛

Ertesi gün çadırlar toplandı. Çantalar sırtlanıldı kısa bir yürüyüş sonrası otobüsün bizi alacağı yere varıldı. Ve tabiki Safranbolu’ya gidelim sesleri yükseldi. Safranbolu’da kısa bir tur atıp karnımızı doyurduktan sonra otobüse atlayıp İstanbul’a doğru yola koyulduk. Bu sefer vampir köylü zamanı… Her oyunda olduğu gibi kimseyi masum bir köylü olduğuma inandıramadım. Beni hep ilk elde öldürmek isteyenleri hala anlamış değilim… Ama bir gün bu yanlıştan dönecekler inanıyorum. İstanbul’a geldiğimizde herkesin memleketlerine döneceğini göz önüne alarak malzeme temizliğine başladık. Bahçede karanlıkta ip çekenler, ipleri asanlar, lavabolardan gelen karabin sesleri, hızlıca yıkanan kutular, Özgün’den yeni taktikler… Hiç unutulmayacak bir temizlik gecesi… İşte dönemin son gezisi böylece bitmişti, veda etmek kötüydü. Emellere gidip dizi izlemek ve hamburger tırtıklamak ise muhteşem 🙂

Özlem Kaya

Bu kadar verimli bir gezi olacağından habersiz Onur’un “Islanırsam içliğim yok, kurtarmada üşürüm” demesiyle kendime Topmeydanı Mağarasının döşeme ekibinde yer bulmuş mutlu mutlu hazırlanıyordum. İrem, Eren, ben ve Özgün’den oluşan ekibimiz son derece sağlamdı. Özgün’den karabin kullanmadan perlon ve iple yapılan sancak bağı düğümünün nasıl atıldığını öğrenmek daha başlangıçtı. Bir elimizde bolt diğer elimizde çantalar mağarada ilerliyorduk. İlk inişe geldiğimizde yaklaşma hattı ve back up hatlarını kurduk ve Eren döşemeye başladı.

İşte keyifli kısım geliyordu. Daha çok twist hanger kullanmayı tercih eden Eren, birkaç dakika sonra Özgün’ü çıldırtacaktı. “Özgün buraya twist takacağım değil mi?” diye başlayan diyalogun, Özgün’ün nereye ne takılacağına nasıl karar verildiğini açıklaması ile sonlandığını sanarken “söyle bakalım şimdi oraya ne takacaksın?” sorusuna o kadar anlatmasına rağmen “twist” cevabını alan Özgün çıldırmasın da ne yapsın? “Nası twist olum yaa düz takacaksın düz baksana ne tarafa çekiyor” yanıtıyla tatmin olan Eren düz hangerı taktı. Ancak bu durum mağaranın ilerilerinde bir iki defa daha tekrarlanacaktı. Birinci tyrolean hattına geldiğimizde öncelikle ring hangerların konumundan dolayı ahtapot atmayı bir 10 dakika kadar hiçbirimiz beceremedik. İpi tekrar geçirip tekrar tekrar atıyorduk, bir Özgün bir Eren atıyordu ama olmuyordu. En son düğüm atıldı ve Özgün aşağıya indi. Özgün’den sonra inecek olan İrem, göle attığımız bota inecekti. Desandörle kendini salarak bota oturmak ne kadar zor olabilir bilemiyorum ancak İrem bu aşamada biraz çırpındı 🙂 Bota oturduktan sonra ilerlemesi de biraz zor oldu ve en son Özgün’ün attığı ipi hunharca çekmesine rağmen Özgün’ü kıyıdan suya düşürmeden kendisi de kıyıya çıkabildi.

Biz de Eren’le üst kısmı hallettikten sonra indik. Ancak şimdi de tyrolean’ın artan ipinin yukarıda kalması Özgün’ün içine sinmemişti. Eren ve İrem mağarada ilerleyerek hat kurmaya devam ederken biz de Özgün’le tyrolean’ı ters çevirdik. Bu şekilde artan ip aşağıda kalmıştı ve maalesef İrem’in hat kurduğu yerleri söke söke diğer iple yeni hat kurdum. Bu sayede dört kişilik ekipte herkes fazlaca döşeme yapmış ve yeni yeni bir sürü deneyimler elde edilmişti. İlerlemeye devam ederken “yağmur yağıyor, başladı” sesleri duymaya başladık. Aydın mağaranın içindeki ilk ipe kadar gelmiş ve oradan bizi uyarıyordu. Pek anlaşamasak, sesini tam duyamasak da “tamam” diyip devam ettik. Daha sonra Kapaklı mağarası döşemesinden kampa dönen Türker ve Efe bize dahil oldu. Biraz sonra da Deumak ekibi gelecekti. Onlarla dışarıya haber verdikten ve döşemeyi biraz daha devam ettirdikten sonra biz de mağaradan çıktık.

Ekipler:
1 Haziran 2019:

  • Özgün, İrem, Beliz, Eren (15.50-20.07) Kurtarma saati: 21.00
  • Efe, Türker (17.35 – 18.10)
  • Türker, Ecem, Onur, Burak (19.10 – 21.45) Kurtarma saati: 23.15
  • Aydın, Nermin, Mehmet Mert, Özgün (12.20 – 13.40)
  • Emel, Atakan, İrem (15.30 – 20.30) Kurtarma saati: 23.30
  • Mantar: Özlem, Özgün, Mehmet Mert (15.15 – 19.40)

Beliz Aydın