Bitmeyen Darallar

Kilise Düdeni, Antalya, 22-26 Aralık 2017

Geziye Katılanlar: Anıl Özrenk, Beliz Aydın, Bora Efe, Bülent Efe Temur, Bülent Genç, Emel Gökgöz, Emre Can Güzel, Erdi Şencan, Gamze Baydemir, Halil Habip Atıcı, Recep Can Altınbağ, Türker Türkyılmaz, Uğur Özkan, EREN KENAN

Cuma günü, planlanan kalkış vaktine yaklaşık 5 saat kala kulüp odasına geldim. Oda kapalıydı ancak odanın kapısında Cihan ve Bülent Efe’yi yakaladım. Bir süre odanın kapısında bekledikten sonra yakın zamanda kimsenin gelmeyeceğine kanaat getirdik ve Efe acıktığı için onu kampüsteki en sevdiğim yeme-içme mekanı olan Maden fakültesi kantinine götürdüm. Oradan sonra da Simmit’te Recep ve diğerleriyle buluşarak gezi vaktini birlikte beklemeye başladık.

Otobüse birisi kulüp odasından turuncu, ince bir teknik ip getirmişti. O ip yolculuğun ilk saatlerinde herkesin düğüm çalışmasına yol açtı. “Sekizli öyle atılmaz böyle atılır”, “Gece 1’de tekrar geleceğim, herkes V-Belay nasıl atılır öğrenmiş olsun.” gibi şeyler duyunca kulaklarıma inanamadım, yol boyunca oyun oynanan önceki gezilere kıyasla bu gezide ‘Play hard’ kısmını atlamış, sadece ‘Work hard’a yoğunlaşmışız gibiydi. Fazla mola vermemiz bize epeyce vakit kazandırdı ve 10 saat gibi rekor bir sürede sabah güneş daha yeni doğarken kamp alanına ulaştık.

Çadırlar kurulup kamp alanına iyice yerleştikten sonra kamp ateşi için odun toplamak üzere Bora ile etrafı dolaşmaya başladık. Bölge çalı çırpı açısından epeyce zengindi. Ormanı işletenler kestikleri odunların dalını budağını orada ayırdıklarından bize epeyce kesik dal bırakmışlardı, ancak hiç kalın odun bulamıyorduk. Kamp ateşini sürekli besleyebilmek için sürekli odun toplamaya gitmemiz gerekecekti. Ateş yandıktan ve herkes biraz ısınıp bir şeyler atıştırdıktan sonra döşeme ekibi (Uğur, Gamze, Emre, Emel) yola koyuldular. Mağaranın içinde birileri varken önceki yıl olduğu gibi dış mihrakların mağara girişindeki iplere ve döşemeye zarar vermemesi için bir nöbet noktası seçildi, semaver ve iki mat nöbettekilerin rahat etmesi için oraya taşındı. Nöbete ilk giden Erdi ve Recep semaveri soba gibi büyük bir ateşle yakmış olacak ki kamp yerinde mağara tarafından çok büyük bir duman göründü, mağaranın etrafında yangın çıkardılar sandık. Kamp alanı, bazı bilinçsiz insanların etrafa döktüğü çöp ve molozları yok sayarsak çok güzeldi. Giriş saatimiz gelince Bora, Türker, Anıl ve ben mağaranın yolunu tuttuk. İlk birkaç metrelik inişten sonra başlayan keskin koku hepimizin dikkatini çekti. Nar ekşisini andıran ekşi bir kokuydu bu, aynı kokuyu mağaranın başka bölümlerinde de hissettik. O kokunun kaynağı mağaraya akıntıyla birlikte sızan çöpler miydi, bizim ekipten biri miydi ekip boyunca tartıştığımız şey oldu. Uzun inişin başına geldiğimizde döşeme ekibi henüz çıkmaya başlamıştı. Kurtarma saatleri yaklaştığından onlara öncelik vererek inişten hemen önceki salonda beklemeye başladık. İniş sırasında Türker bir sıkıntı olduğunu iletti. İp aşağıdaki kayalardan birine takıldığı için gerilmiş ve dezandör kullanımına engel teşkil etmişti. Bora takılan ipi düzeltti. Herkes indikten sonra çantadan katığımızı çıkarıp yedik, dipteki ölü farenin oraya nasıl gelmiş olabileceğini düşündük ve çıkışa geçtik. Büyük salonun çıkışına vardığımızda Beliz ve Erdi’nin çığırdığı türkünün sesi kulağımıza gelmeye başladı. İkinci iniş sırasında yakalamıştık. Hepsi indikten sonra çıkışa geçtik ve mağaranın sonuna ulaştık. En son girişe döşenen ipi görmemiş ve yandan tırmanmaya başlamıştım, gözlerimi kapadım…

Mutlak karanlık, ipten aşağıya inen yırtık tulumlu bir mağaracının kafa lambasından çıkan süzmelerle delinmişti. Döküntü kayalar arasında tüylü bir hayvan cesedi olduğunun farkına vardığımızda bu anı ölümsüzleştirmek için gönüllü olan muhabirler kameralara konuşmaya başladı. Sessizlikten sıkılmış kayalar bu konuşmalara ortak oldu. Erdi ve Eren’in de gelmesiyle Migros poşetine sarılmış ekmek arası araştırmaları açıp yedik. Salçalı ekmek ve sarelleli ekmeğin çantada sallana sallana mağara nemi ile harmanlanıp birbirleriyle bütünleşmesi inanılmaz oluyordu.

Çıktığımızda hava kapkararmıştı. Biraz yemek yiyip haşmetli otağımıza girerek uyku safhasına geçtik. Ertesi sabah mağaraya girmek baya geç saate kalmıştı. Çünkü az kişiydik ve herkes mağaranın kokusuna doymuştu. Ya da öyle sanıyorduk. Uğur ve Gamze döşeme ekibi olarak mağaraya öğle saatlerinde girdiler. Onların ardından Bora, Emel, Türker ve benden oluşan ölçüm ekibi mağaranın yolunu tuttu. Mağaranın sifon yaptığı yerden başlayıp geri geri ölçmeye başladık. Çamur şelalesi olan kısımda Emre Bey ile karşılaştık. Medeni bir selamlaşma ardından saz arkadaşlarını da toplayıp çıkışa geçti. O sırada biz bir yandan ölçüm yaparken Bora da darallara dalıyordu. 60 metrelik inişin altına geldiğimizde “Çıkışa geçmeden diğer tarafta kalan daralı da ölçelim bari” dedik. Gökten üç elma düştü. İkisini Bora yedi bir tanesini Emel ve Türker paylaştı. Türker’in darala girip “Gitmez herhalde ama bir ölçelim.” dediği yeri ölçmek için önden Bora arkasından ise defterdar olduğum için ben girdim. Daralı geçince karşımıza çıkan bacalı dik bir iniş ardından mağaranın devam etmesine o an için sevindik mi üzüldük mü tam algılayamadık. Sekiz metrelik bir inişin başından döşeme yapmadan gidemeyiz diyerek geri döndük. Ertesi gün Tabak Mağaralarına gideceğimiz için bir yandan ölçerek bir yandan da mağarayı toparlayıp çıktık. Kampa döndüğümüzde gece olmuştu. Mağaranın devam ettiğini kamptakilere söyleyince ani bir karar değişikliğiyle ertesi gün yeniden döşeyip ölçme fikri daha mantıklı geldi. Ertesi sabah Uğur ile beraber döşeme ekibi olarak mağaranın yolunu tuttuk. Mağaranın girişi üçüncü kez döşenmiş oldu ve 25 metrelik inişi indiğimizde arkamızdan gelen ekip bize yetişti. Emel ve Türker ile beraber buradaki daralları ölçerken Bora ve Emre ise döşenmesi gereken yere gittiler. Darallarda yaşam mücadelesi vermemiz düşünülenden çok daha uzun sürmüştü. Bora ve Emre bizim gelmediğimizi görünce sıkılıp 60 metreyi çıkıp yanımıza geldiler. Daha sonra Emel ve Emre mağaradan çıkışa geçti. Türker, Bora ve ben ise inmeye başladık. Yeni döşenen yerden geçip ölçüme devam ettik. Sifonla bitmesi Bora’yı pek memnun etmemişti ve daral arayarak mağarayı uzatmakta kararlıydı. Başardı. Bulduğu daral ile beraber sifonu by-pass etmeyi başardık ve zamanımız dolana kadar ölçmeye devam ettik. En son geldiğimiz noktada mağara ikiye ayrılarak devam ediyordu. Ama çıkış zamanımız yaklaşmıştı ve buruk bir şekilde çıkışa geçtik. Mağarayı da toplayıp kampa döndük. Saat akşam sekiz olmuştu ve otobüs geleyazıyordu. Hızlıca kampı toplayıp otobüse bindik. Aramızda bir kişi eksikti. Bora kamp alanında yalnız başına kaldı. Bir rivayete göre mağaranın ölçümünün bitmemesi yüzünden dönmek içine sinmemişti. Bir rivayete göre ertesi gün Antalya’ya gidecekti. Otobüste giderken gözlerimi kapadım… Yine mutlak karanlık. Kimdim ben algılayamıyorum?

Ekipler:

23 Aralık Cumartesi:

  • Döşeme: Uğur, Emre, Emel, Gamze (10.00-17.00)
  • Bora, Halil, Anıl Özrenk, Türker (14.30-20.00)
  • Erdi, Recep, Efe, Beliz, Eren (18.00-22.30 )

24 Aralık Pazar:

  • Döşeme: Uğur, Gamze (13.30-20.00)
  • Ölçüm + Toplama: Bora, Recep, Türker, Emel (15.30-23.59)
  • Emre, Eren, Efe (17.00-20.30)

25 Aralık Pazartesi:

  • Döşeme + Ölçüm + Toplama: Uğur, Emre, Bora, Recep (9.00-13.00[Uğur, Emre],20.00[Bora, Recep])
  • Türker, Emel, Eren, Efe, Anıl (10.30-13.30[Emel, Efe, Anıl, Eren],20.00[Türker])

Gezinin videosuna ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Recep Can Altınbağ, Halil Habip Atıcı