Mayıslar, Eskişehir, 21-23 Nisan 2017
Geziye Katılanlar: Seyyidi Kerim Parlak, Recep Can Altınbağ, Erdi Şencan, Burak Gökyer, Mehmet Özgün Demir, Erdi Canbay, Merve Uslu, Anıl Alyanak, Tuğçe Nur İlbaş, Bora Efe, Hakan Eğilmez, Birgül Kalkan, Emre Can Güzel, Nermin Akın, Bensu Elmacı, Emel Gökgöz
İlk kez sıcak bir kamp geçireceğimi düşünerek oldukça heveslenmiş, çantama tişörtlerimi koymuş, ne olur ne olmaz diyerek polarımı da yanıma almıştım. Cuma günü güzel olan hava da bu konudaki inançlarımı arttırmıştı. Malzemeler çantalandı ve herkes yavaş yavaş kulübe gelmeye başladı. Otobüsün de gelmesiyle malzemeleri taşıyıp otobüse yerleştikten sonra yola koyulduk. Mağaraya, dolayısıyla da kamp alanına giden toprak yolun ıslak olmasıyla birlikte o ana kadar İstanbul Türkçesi ile konuşan şoför abimizin “ Çikmaz ha bura çok çamurlidu nasi çiksun. Ha buraya atun kampi” diye isyan etmesine mi şaşırsak, mağaradan 2 km aşağıda kamp atmak zorunda olduğumuza mı üzülsek bilemeyerek otobüsten eşyaları indirip çadırları kurmaya başladık.
Çadırlar kurulup malzemeler emniyete alınır alınmaz yoldan yorgun düşen bizler çadırlarımıza girip uyuduk. Ertesi gün Bensu, Nermin, Birgül’ün olduğu gadınlardan oluşan döşeme shifti Emre ile birlikte mağaranın bize atılan GPS konumuna doğru yola çıktılar.
Gidilen konumda mağara bulunamayınca, konumu atanlarla iletişime geçildi ve mağaranın yumurtaya benzeyen bir kayanın alt tarafında olduğu öğrenildi. Shift yaklaşık 6 km, sırtlarında çantalarla yürüdükten sonra yumurta kayayı buldu ve mağaraya girildi. Gelen telefonla mağaranın bulunduğunu öğrenen bizler ilk shifti mağaraya hazırladık. Bu arada kampa Merve ve Erdi Canbay geldiler. İlk shift kafalarında yumurta kaya nedir, nasıl bulacağız gibi soru işaretleri ile mağaranın yolunu tutarken bizler de ateş başında dizilmiş, sohbet ediyorduk. Yağan yağmurla birlikte hava beni hayal kırıklığına uğratmaya başlamıştı. Önceki geziden sonra temizlenmeyen tencerelerimizi kendine habitat edinmiş devasa küflerden kurtulmanın yollarını ararken gezintiye çıkan Erdi Canbay, Erdi Şencan ve Merve’nin su bulmaları ile bu dertten bizi kurtarmak üzere Recep ve Bora bulaşık yıkamak için yola çıktı. Kampta kalan Kerim ve ben ise Nermin’in doğum günü pastasını hazırlamaya başladık. Pandispanyasını kahveli, portakallı sütle ıslatarak, içinde küçük sürprizler barındıran pastayı bitirdikten sonra yenmemesi için yemek çadırına kaldırdık. Biz de mağaraya çağırıldıktan sonra yemeklerimizi hazırlayıp, Kerim ve Recep’i kampta baş başa bırakarak mağaraya doğru yola koyulduk. Kafamda canlanandan daha devasa ve fizik kurallarına aykırı bir şekilde duran yumurta kayayı görünce tanıdık ve mağarayı bulduk. Mağaranın girişinde önceki shiftin kuşamlarını alarak kuşandık ve mağarada ilerlemeye başladık.
Hakan’ın mağaraya güneş gibi doğan ışığı sayesinde, oluşumları inceledik ve bol bol fotoğraf çekildik. Tozlardan efekt oluşturup artistik fotoğraflar çekmeye çalışsak da çok da başarılı olamadık. Mağaradan çıktığımızda ise saat 12’yi geçmişti. Kampa vardığımızda ise hava epey soğumuştu, matlar ıslanmıştı. Mağarada yorulduğum için çadıra geçtim. Geç saatlere kadar süren muhabbetler ve gülüşmeler eşliğinde uykuya daldım. Sabaha kadar çadırı devirmeye çalışan rüzgara inat uyumaya devam ettik. Sabah olunca toplama shifti mağaraya giderken, kampın büyük bir çoğunluğu uyuyordu. Uyandığımda esen rüzgardan korkarak da olsa dışarı çıkabildim ve aslında havanın güneşli ve güzel olduğunu görünce epey şaşırdım.
Malzemeleri ve çadırları toplayıp, toplama shiftinin gelmesini beklerken Nermin’in pastasını ortaya çıkarıp, portakal kabukları ile yemeye başladık. Her ne kadar pastayı Nermin’in suratına fırlatmak için epey uğraşsa da Emre bunu bir türlü başaramadı.
Daha sonra soğan poşetini eline geçiren Erdi “Soğan Savaşları I” i başlattı. Havada soğanlar uçuşurken ve Emre elinde pasta Nermin’i kovalarken şoför abimiz yine isyan etmeye başladı “ Gidin ha o mağaradakileru getirun, ne ediyler oraya hadi gidelum.” Toplama shiftinin gelmesi ile yola çıktık. Eskişehir’de Nisan ayının ortasında kar manzarası ile karşılaşınca epey şaşırdık.
Şoför abiyi Osmangazi Köprüsü’nden geçmeye ikna ettikten sonra oldukça kısalan yolun mutluluğu ile şarkı oyunu oynamaya başladılar. Kampüse vardık, çantaları otobüsten boşalttık ve yine bir mağara macerasının sonuna geldik.
Tuğçe Nur İlbaş