Biraz Mağara Biraz Safranbolu

Mencilis, Karabük, 12-13 Mart 2016

Geziye Katılanlar: Uğur Özkan, Bora Efe, Burak Dindar, Nermin Akın, Onat Ekin Kaplan, Sedat Delen, Buğra Eyidoğan, Pelin Yeşiltepe, Sencer Çoltu, Bensu Elmacı, Carlos, Burak Gökyer, Selen Özkelebek, Gamze Baydemir, Kumsal Güvenli, Erdal Yalçın, Umur Dinç, Gökhan Bayraktar, Kaan, Furkan, Emek, Gökcan, Dilay, Nilay, Oğuz, Mayda

Editörün notu: Kalın yazılmış olan bölümde yazarımız tahmini hipotermiye girmekte olup ne dediği tam olarak anlaşılamamıştır.

12 Mart Cumartesi – 20.30

Mencilis mağarasının yaklaşık 400 metresi turizme açılmış, içeri girişler öğrenci 3 TL, geri kalan 4 TL. Ancak İl Özel İdaresinden izinli olduğumuz için bir ücret ödemedik. Ayrıca mağaranın girişinde, insanların giriş çıkış işlerinin halledildiği, hediyelik eşya ve gıda satışı yapılan bir yer ve bu yeri işleten bir abimiz mevcut. Abimiz bu yere bir soba kurmuş ve etrafı çevrili ve kampa göre oldukça sıcak. Gezi yazmanı olduğumdan mütevellit yazmam gerekenleri ilk burada düşünmeye başlamıştım. İçinde bulunduğum 5. Shift ile 3. Shiftin mağaradan çıkmasını bekliyorduk çünkü bizim shiftimiz için yeterli kask yoktu. 14.20’de mağaraya giren 3. Shiftin 7 saatten fazla içerde kalması ve bizim de tulumlarımızı erkenden girmemiz sabırsızlık ve üşüme katsayısı giderek artan bir bekleyiş oluşturdu kamp ateşi başında.

Bir süre bekledikten, daha sonra iyice üşüdükten sonra mağaranın girişine gidip 3. Shifti orda beklemeyi böylece çıkmak üzere olduklarını tahmin ettiğimizden mağara ağzında karşılaşıp, kaskı alıp direk mağaraya girmeyi ayrıca kampa giden merdivenleri çıkarak ısınacaktık. Mağara girişine(bu arada giriş bildiğin kapı) vardıktan sonra kimseyi göremedik, 3 kişi turistik bölgede ilerleyip heyoladık fakat dahiyane planımız patlamıştı. Daha sonra mağara girişinde başka bir dahiyane planımız geldi ve “The abimizin” yanına kendisinden çay dilenmeye gittik. Dilenmemize gerek olmadan çaylarımızı sıcak sobanın çevresinde malzemelerimize zarar vermeden içtik. Son 2-3 saattir yaptığımız en dahiyane eylemdi bu. Daha sonra oturduğumuz yere yüksek ihtimal aldığım temel mağaracılık eğitimlerinde öğrendiğim kuralların %85’ini çiğnemiş olan mağaracı abimiz geldi. Bir süre de onunla muhabbet ettikten sonra 3. Shiftin gelmesiyle almamız gereken kaskı alıp mağaraya girdik. Bu esnada kampta pastalar pudingler gömülmüş, gömülüyor veya gömülmek üzere ama biz de üşümemiş olduk (Ama bizim de UEFA kupamız var).

11 Mart Cuma – 18.00

Gezi hazırlıkları standart şekilde saat 18’de başlamış olması gerekiyor tam emin olamıyorum çünkü o sıralar arkadaşımdan çadır almaktaydım. Okula vardığımda gezi alışverişi yapılmış, paketlemeler bitmek üzere durumda ve teknik malzeme çantalaması yapılmaktaydı. Bu sitede daha önce yazı okuyanların bildiği üzere geri kalan hazırlıklar da standart şekilde geçti ve 23.50’ de otobüse bindik. Bu andan kontağın çevrildiği ana kadar olanların çok standart olduğunu zannetmiyorum. Sanıyoruz rektörlüğün aldığı karar üzerine arabaya bindikten sonra okul güvenliğinden biri otobüse binip teker teker yoklama aldı, hatta ismi okunanın kimlik kartına bakma gereği duydu ki “kaçak yolcu” binmemiş olsun. Ama kendisine “zaaaaaaaaaa” demek istiyorum. Her neyse güvenlik abimize saygılarımı sunuyorum. Yoklamadan sonra 23.59’da yola çıktık.

Shift ayarlaması Uğur, Bora, Kumsal ve Nermin tarafından yapıldı. Yakınlarındaydım 1.30’a kadar listeye son halini vermeye uğraştılar. Daha sonra saatin de geçmesi ile yavaştan uykum gelmeye başladı koltuğa kurulmadan önce son göz gezdirmemde otobüsün ezici çoğunluğu da uyuyordu zaten. Koltuğa geçtikten sonra başıma gelen talihsizlik cidden sinir bozucuydu. Koltuğun üstündeki cızırdıyordu. Hani bazı elektrikli aletler kapalı halde de bir ses çıkarır ya. Sadece yattığım koltukların üzerindeki hoparlörde bu şekildeydi. Derdinle sevişeyim diyenler olursa şimdiden cevap veriyorum: “Sanane ulan, herkesin hayatına kimse karışamaz.” Velhasıl kelam yarı uykulu olarak ekmek aldığımızı ve tuvaletini çok fazlaca başarılı bulduğum içinde Starbucks barındıran dinlenme tesislerinin ordinaryüsünde mola verdiğimizi hatırlıyorum. En sonunda 6.48’de kamp alanına vardık.

Kamp alanıyla ilgili olarak kişisel fikrimi söylemek istiyorum: çok pisti. Sanıyorum mağaranın turizme açılmasının bulunduğumuz alanın etrafının iyice piknik alanı haline getirmesi ile, insanoğlunun kainattaki en pis yaratık olması birleşince metrekareye güzel sayılarda çöp düşüyordu (tamam tamam sen değilsin en pis olan kızma).

Başta yeni aldığımız malzeme çadırımız -ki kendisi at gibi maşallah- ve kendi çadırlarımızı kurduktan sonra ateş için odun toplamaya gittik. Çoğu kampta bizi yalnız bırakmayan köpek türü de 1 temsilciyle orada bulunuyordu. Hatta arkadaş benle odun toplamaya geldi sağ olsun.

Kahvaltı için yeterli odunun topladıktan sonra öncelikle 9.30’da mağaraya girecek döşeme shifti ve geri kalanlar için kahvaltı hazırlandı. Kahvaltıdan sonra bir uyku bastı (koltuğun üzerindeki hoparlör sağ olsun.). Ben de uyudum tabi, acil yapılacak bir iş de yoktu. Hava şartları uyku için çok idealdi bu arada. Her neyse uyandıktan sonra sizin de umarım yaşadığınız, yatağa dönme isteği vs. yapılması gereken işlere başlama gerekliliği çatışmasını bir süre yaşadıktan sonra çadırdan çıkıp odun toplamaya gidecektim ki Erdal Abinin ve sanıyorum “The abimizin” yaptığı muazzam iş birliği sayesinde hiç odun toplamama gerek kalmadı.

Meğer ikisi tanışıyormuş ve “The abimiz” arabasıyla bizden bir ekip alıp odunluğundan hatırı sayılır bir miktar odun vermiş. Eyvallah abii. Ayrıca 2. Shift 10.40’da mağaraya girmiş. Su doldurma gibi küçük işler dışında çok acil yapılması gereken bir iş hala yoktu. Bir kısım uyuyor bir kısım da öyle takılıyordu. Köpekle köpeklik yapanlar, kitap okuyanlar, sohbet falan, sandalyede uyuya kalan bile vardı, hava da sıcak. Gözüme Sencer ile Portekizli Carlos çarptı. Garip garip akrobatik hareketler yapıyorlardı. Carlos ile ilgili kısa bir paragraf açmak istiyorum. “Respect bro” Yemin ediyorum ben de köpek baktım evimde bu adam daha yakışıklı diye köpeği himayesi altına alabildi, ben alamadım. Yeter artık bu seksist düzen!!! Neyse uzatmayacağım. Saat 14.20’de 3. Shift mağaraya girmek için kamptan ayrıldı. Akşam saatlerinde tanıştığımız mağaracı abimiz ile ilk bu sıra tanıştık. 15.00’da döşeme shiftinin dönmesine kadar abimiz kampta kaldı, muhabbet etti bizle. Sonra da köpeği alıp gitti.

4. Shift Uğur’un bir süre dinlenmesi ve besin ihtiyaçlarını gidermesinin ardından -ki giderme faaliyetindeki yemeklerdeki katkım ve yemeklerin güzelliği anlatılmaz bence- 16.20’de mağaraya girdi. Bu andan 17.30’a kadar, yani 2. Shiftin geliş zamanına kadar mağara içerisinde 3 farklı lokasyonda 3 Shift vardı. 2. Shift gelmek üzere, 3. Shift Allah’a emanet, 4. Shift mağara girişinde. Bu durum kamp alanındaki mevcudu oldukça azalttı haliyle. 17.30’da 2. Shiftin gelmesi ile, içinde bulunduğum 5. Shift hazırlanmaya başladı. İlk 4 Shift mağaranın yatay + dikey kısmına geri kalan 2 Shift ise yalnızca yatay kısmına gireceklerdi. 5. Shiftin hazırlanmasından sonra yazının başında anlattığım olaylar cereyan etti.

Kampa döndüğümde saat 00.34’dü. Ayakta 7-8 kişi vardı. Çok geçmeden ateş başında 4 kişi kaldık. Saat 3 civarı az miktarda yağmurun çiselemeye başlamasıyla yatmaya karar verdim. Daha sonra saat 6 gibi galiba, tuvalet için kalktığımda yağmur hala yağıyordu. Uğur ile Batuhan hala ateş başındaydı.

1’e doğru çadırımdan çıkana kadar günün ilk ve tek shifti 8.40’ta kamptan ayrılmışlar fakat iletişimsizlikten doğan küçük bir sıkıntı yüzünden mağaranın kapısını açamamışlardı. Daha sonra “The Abimiz” gelip kapıyı açmış 9.20’de mağaraya girmişler (Adam üçtür hızır gibi yetişiyor hadi hayırlısı). Bu Shift 12.10’da döndü. Uğur’un özel isteği ile erkenden kampın toparlanması ve Safranbolu’nun gezilmesi kararlaştırıldı lakin yine bir iletişimsizlik sonucu doğan aksaklıklardan ötürü saat 15’e kadar arabaya binip hareket edemedik. Bu sefer yoklama alınmadı…

15.30’da Safranbolu Eskiçarşıya vardık. Burası için diyebilirim ki -daha önce de gezme fırsatı buldum.- Türkiye sınırları içerisinde turizm ile tanınan ilçeler arasında çok rahat en iyi ikincidir. Unesco’nun da katkısı ile korunmuş yapısı, doğal manzarası, gezilecek yerlerin nitel ve nicel olarak iyiliği, saat kulesinin bakımını ve insanlara saat ile ilgili sunumu çok uzun süredir yapan İsmail Amcanın varlığı gibi şeyler bu ilçenin görülmesine yeter ve gerek koşuldur. Gitmeyenler gitsin.

Saat 17’ye kadar vakit geçirip arabamıza geçtik ve dönüş yolculuğu başladı. Yanılmıyorsam Umur Uğur’a ney -ya da neyimsi üflemeli bir alet- aldı ve Uğur da sağ olsun aletin sesinden bizim mahrum bırakmadı, bırakmayacaktır.

Yolda bir yemek molası ve birkaç kez de kısa molalar vererek saat 23.10’da okula vardık. Kamp genelinin aksine hava oldukça soğuktu, eşyaları taşırken güzelce üşüdük.

Yazının sonunda mağaranın içiyle ilgili birkaç şey yazmak istiyorum. Kişisel olarak oldukça beğendim mağarayı. Yatay kısmını gittiğim için dikeyden sonraki manzaraları hafif imrenmiş bir şekilde dinledim arkadaşlardan. Ama yatay kısmı da gayet tatmin ediciydi. Aksiyonlu yerlerin sayısı yeterliydi. Çok fazla dar, sürtünmeli bir ortam da yoktu. Biz yaklaşık 2 km gittik fakat mağara galiba 6.2 km kadar haritalandırılmış demişti mağaracı abimiz, onun yalancısıyım. Saygılar.

Ekipler:

12 Mart Cumartesi:

  • Döşeme: Uğur, Bora, Burak D.
  • Nermin, Onat, Sedat, Buğra, Pelin
  • Sencer, Bensu, Carlos, Burak G.,Selen
  • Uğur, Gamze, Kumsal, Erdal, Umur
  • Nermin, Gökhan, Kaan, Furkan, Emek

13 Mart Pazar:

  • Uğur, Bora, Gökcan, Dilay, Nilay, Mayda, Oğuz

Gökhan Bayraktar