The CABBALLI

Antalya / Alanya – Gazipaşa Yaylaları Araştırma Gezisi Yazısı, 18-24 Eylül 2020

Geziye Katılanlar : Mehmet Niyazi Karacalar, İrem Kapucuoğlu, Bülent Efe Temur, Beliz Aydın, İrem Güzel, Kardelen Nurdoğan, Eren Kenan, Bülent Genç, Giray Arat, Enes Mutta.

Benim için gezi sabah erkenden Antalya’ya geldiğimde başladı. Geriye kalan herkesle Gazipaşa Otogarı’nda buluştuk (tabiki Antalyalılar aramıza en son katılanlardı, bunlar hep rehavetten). Belediyeden gelen araca  eşyaları yükledik ama bir sıkıntı vardı… Şoför kesin talimat aldığını ve kesinlikle aracın kasasına kimseyi alamayacağını söyledi, üstelik ön koltukta sadece 3 kişilik yer vardı. Her ne kadar ısrar etsekte çabalarımız sonuçsuz kaldı ve geriye kalan arkadaşlarımız yaylaya çıkmak için yeni yollar aramaya başladı. Otogarın hemen yanı başında bir taksi durağı vardı ama biz mağaracı adamız ya bir de öğrenciyiz, ne taksisi diyerek otostop için yer aramaya başladık. 5 kişi (2 kişi aramıza sonradan katıldı) otostop çekemeyeceğimiz için otostop body’im olan Kardelen’i alarak hemen başladık otostopa ve bir araba durdu gideceğimiz yere gitmiyordu ama ne kadar yaklaşsak o kadar iyi diyerek üstelik 2-3 araç değiştirerek ilerlerken bir çay bahçesinde durduk, bizimkilerle de burda karşılaşıp bi çay içtik.

Çay bahçesinden yukarı doğru giden bir araba bularak toplanma noktası seçtiğimiz Aydın Abi’nin yanına kolayca ulaştık. Sonrasında ise Aydın Abi bize bir araç ayarladı ve sonunda kamp alanımıza ulaştık. Kamp alanında Hasan Abi ile temas kurduk, geçen seferki ekip zaten bölgeye hakim olduğu için hemen kampımızı attık.

Hasan Abi’nin küçük bir kızı ve oğlu vardı. Kampta kalan kişiler arada onlarla oyun oynuyor, davarlarından kamp yemeklerimizi koruyorlardı. Bölgeyi temiz tutmaya çok özen gösteriyorduk. Çünkü davarlar ne bulursa yiyordu. Önceden bulunan birkaç mağara araştırılmaya ve yüzey ekipleriyle yeni mağaralar aramaya başladık. Yakın bölgelere yaya olarak gidildi, bazı ihbarlara ise otostop çekildi.

Ama  bu ekip farkında değildi… O yukarıda oturanlar bilmiyordu… Oraya oturmak kolaydı ama orada sabit kalmaktı zor olan. Bu arada ilk gelen ekip dedi ki; ‘’Burada yemek bulma ihtimalimiz yok’’ ama günde bir kere de olsa oradan dolmuş bile geçiyordu. Bu arada bunu anlatmadan olmaz: Antepliyim hayatımda çok acı biber yedim fakat  yakında bir ailenin bize verdiği bir poşette turşu biberler vardı. O kadar acıydılar ki suyunu dilime damlatınca dilim uyuştu. Daha sonrasında ise hayatımda ilk defa ağlayan bir keçi gördüm (Olayın detayları gezi videosunda mevcuttur). Çokça ilklerin olduğu bir geziydi hatta bizi kurt bile sandılar ki bunu yapan kamp alanının yanında yaşayan ve bizi dağa çıkarken gören Hasan abimiz.

Olayı anlatayım: Bir gece biz yarına iş kalmasın diye cesaretle gece karlığı toplayalım dedik, koca tepeyi çıktık ama yağmur bastırınca geri döndük. Geri döndüğümüzde karşımızda bize doğrultulmuş bir tüfek vardı. Biz tepede kangalların havlamasını duyduk ve dedik ki; herhalde kurt var, biz biraz bekleyelim. Kangallar susunca ineriz ama susmadılar. Çünkü kurt sanılan bizlermişiz… Hasan Abi’nin bize söyledikleri ise oldukça içimizi ferahlattı. (!) “Üç ışık vardı iki olsa sıkardım.” Daha sonra bir ekip Ayı İni isimli mağarayı araştırmaya gitti fakat mağaranın adından dolayı ilk giren İrem Güzel biraz korkmuş olmalı ki ,gezi videosunu izlerseniz, “Ayııı varsan çık, ayııı” dediğine şahit olduk. Bunun haricinde iyi olaylar da oldu tabii. Mesela Giray çocukluktan beri koyun gütmek istiyormuş ve bu isteğini yerine getirdi.

Cızbız Sabri vardı mesela. Bu arkadaşımız gece 23.00 sularında kamp alanına motorla yanlayarak giriş yaptıktan sonra bizden izin isteyip kamp ateşine komple elini sokarak elini ısıttı. Keşke size o anları gösterebilsem diyorum. Çünkü adam gerçekten elini ateşin ortasına soktu ve 1-2 dakika çevirdi sonra teşekkür edip uzaklaştı. Biz arkasından hayretler içinde baktık. Sonrasında ise Bülent Genç yanlayarak son ses müzik kamp alanına giriş yaptı. Sonraki gün bir ekip Bülent Genç ile Beldibi Yaylası’nda CABBALLI Boğazı’na araştırma için gitti.

İnanın bana Cabballı’yı büyük harfle yazmamın bir nedeni var. Fotoğraftaki adamın yüzüne baktığınızda bunu anlayabilirsiniz. Orada umut verici mağaralar olduğunu araştırmalar sonucunda öğrenmemiz ve kamp alanındaki bütün mağaraların ölçümünü bitirmemiz üzerine, Beldibi Yaylası’na geçme kararı aldık.

Daha sonra ise gezimizin beldibi kısmı başlıyor… bir gece vakti geçtik beldibine ama geçişimizin şahidi sadece ay ve yıldızlar. Sesimiz kısılana kadar türküler söyledikten sonra beldibi kamp alanına vardık ve neredeyse herkes sonraki gün CABBALI’ ya çıkacaktı. Bu nedenle hemen çadırları bulduğumuz ilk yere kurup uyuduk. Sonraki gün çok değişik bir çoban olan Akkuş ile tanıştık ve Akkuş ile sabah erkenden yola koyulduk. Keçi patikalarından yürümek normalde kolaydır ama eğimli ve sürekli kayan bir yüzeydeyseniz bir de sırtınızda çantalar varsa hiç de kolay değil, ki bu yüzden yazımın başında buraya CABBALLI yazmıştım. Cabballı’ya bir şekilde çıktık ve önceden bulunan mağarayı döşeyip inmeye başladık. Bu sırada diğer insanlar bir yandan yüzey yapıyor bir yandan çobanı yakalamaya çalışıyorlardı, ki bu sırada beklenen olmuş bana anlatılana göre; Eren ve İrem Güzel Akkuş çobanı kaybetmişlerdi. Tabi bir şekilde buluştular. Biz mağarayı döşedik, indik mağara harika olmasına rağmen çöküntü ile bitti.

Biz çıkarken artık ekipler dönmüştü ve mağara ağzında bizi bekliyorlardı. Morca Düdeni araştırmasında bir arkadaşımıza küçük fitillerde barut verilmişti ve biz de denemek istedik. Bu barutlar nasıl bir tahribat yaratıyor diye ama gördük ki ben osursam daha çok tahribat yaratırım… Dönüş yoluna geçtiğimizde ise yolda ağzı kapalı çok güzel bir su batan mağarası gördük. Hazır insanlar dinleniyorken başladık bu subatanın ağızını açmaya. Bu işlem oldukça zorluydu çünkü biz kazdıkça yukarıdan yeni taşlar dökülüyordu.

CABBALI’yı çıkmak kadar inmek de zordu. Bu kez yanımızda bir çoban da yoktu. İnerken sürekli birileri kayboluyor sonra bir yerlerden çıkıyorlardı. En son Giray’ı kaybettiğimizi sanıp yavaşladık ve bir süre aradıktan sonra kamp alanına vardığımızda çoktan kamp alanına varmış.

Bu aşamada artık gezimiz bitmişti ve o geceyi kamp alanında eğlenerek geçirdik. Sonraki gün herkesin gözleri yaşlıydı. Çünkü gezimiz ne yazık ki bitmişti ☹.

Neredeyse herkes İstanbul’a dönerken ben memleketim olan Antep’e döndüm. Amaaa CABBALLI’yla işimiz daha bitmedi oraya geri döneceğiz.

   Ekipler:

            19 Eylül Cumartesi:

  • 1.ekip: Giray, Niyazi
  • 2.ekip: Niyazi, Beliz
  • 3.ekip: İrem G., Efe ve Enes
  • 4.ekip: İrem K., Kardelen

20 Eylül Pazar:         

  • 1.ekip: İrem K. ve İrem G.
  • 2.ekip: Kardelen, Efe, Bülent ve Giray
  • 3.ekip: Niyazi, Beliz
  • 4.ekip: Niyazi, Enes
  • 5.ekip: Niyazi, Efe Enes

21 Eylül Pazartesi:  

  • 1.ekip: İrem G., Giray
  • 2.ekip: Kardelen, Efe, Bülent
  • 3.ekip: Niyazi, İrem K., Enes
  • 4.ekip: Eren, Enes

22 Eylül Salı:

  • 1.ekip: Beliz, İrem K., İrem G., Giray
  • 2.ekip: Niyazi, Efe, Eren, Enes

23 Eylül Çarşamba: 

  • Ekip 1: Efe, Giray ve Niyazi.
  • Ekip 2: İrem G. ve Enes .
  • Ekip 3: İrem K., Eren, Beliz ve Kardelen.

Yazan: Niyazi KARACALAR

Düzenleyen: İrem GÜZEL