Saat 22.00’da Antalya’dayız

Kilise Düdeni – Tabak 2 Mağaraları, Antalya, 31 Ocak – 5 Şubat 2020

Geziye Katılanlar: Beliz Aydın, Eren Kenan, Bülent Efe Temür, Türker Türkyılmaz, Sinem Başak Kapucu, Eylül Horoz, Anıl Özrenk, Ezgi Özgen, Hasan Kahraman, M. Enes Avukat, İrem Güzel, Kardelen Gülbenay Nurdoğan.

31 Ocak Cuma günü sabah saat 10.30’da yolda başımıza geleceklerden habersiz bir şekilde Eren’in arabasıyla Ezgi, Anıl, Efe, Eren ve ben yola çıktık. Aynı günün akşamı şehirler arası otobüsle Türker, Başak, Hasan ve Eylül yola çıkacak, Kardelen ve İrem de Antalya’dan geziye katılacaklardı. Bir gün sonra da Enes’in gelmesiyle ekip tamamlanacaktı.

Gece yolculuğu yapmamak ve 22.00 gibi kampa varıp rahatça dinlenmek için çıktığımız yolda Eren’in geçeceğimiz her şehir için ayrı ayrı türküler seçip hazırladığı cd yi mutlu mutlu dinliyorduk. Ayrıca yolda çok bir şey yememeye çalışıp midemizi Bozüyük’teki Zeki Bayrak Dinlenme Tesisleri’ne saklıyorduk.

Sakarya civarlarında arabanın ekranında “egzoz emisyonu arızalı” yazısını gördüğümüzde çok ciddiye almadık ancak araba teklemeye ve gaz yememeye başladığında tedirgin olmuştuk. İlk önce arabayı yol kenarına çekip biraz dinlenmesi için bekledik. Yaklaşık 10 dakika sonra araba tekrar çalıştı ve yola devam ettik. Bu sırada Eren ve Anıl babalarıyla konuşarak yol üzerindeki Citroen servislerini araştırıyordu. Efe ise prostat olma ihtimalinden ve yarım saatte bir tuvaletinin gelmesinden dert yanıyordu. Benzinin suyla karıştırılmış olmasına ihtimal vererek tekrar benzin aldık. Yolda Eren arabayı hafifçe sağa ve sola kaydırarak kendince benzini karıştırıyordu. Belki de hepimiz arıza göstergesinin sebebinin benzin olduğuna inanmıştık.

Ama bir süre gittikten sonra yine aynı durum oldu ve durduk. Efe tamirci dayılar gibi ağzında sigarayla kaputu açıyor Eren’e gaz verdiriyor ama her şeye rağmen araba çalışmıyordu. Eren ise youtubedan video izlemekle meşguldü. Yine yaklaşık 10 dk sonra arabayı çalıştırdık ve yola devam ettik.

Zeki Bayrak’a kadar araba sıkıntısız bir şekilde gitti ve biz de sorunun eski benzinin bitip araba yeni benzini kullanmaya başlayınca geçtiğini düşündük. Mis gibi yemekleri midemize indirdikten ve üzerine tatlı+çay faslını da geçtikten sonra tekrar yola çıktık. Araba Eren’in yaklaşık 10.defa “akşam 22.00’da kamptayız” demesine atıfta bulunduğunda üçüncü ve son yol kenarı duruşumuzu Eskişehir – Kütahya otobanındaki Frig Vadisi’ne dönüş olan yerde gerçekleştirmiştik. Son diyorum çünkü araba bir daha çalışmayacaktı. 

Efe tuvalete gittikten ve Eren de polis arabası maketiyle poz verdikten sonra Eren için tek sıkıntı çalışmayan arabada kek yerken kırıntı dökmemizdi. Sinir bozukluğundan hepimiz istemsizce gülüyorduk. Birkaç çalıştırma denemesinden sonra kaskoyu arayıp çekici çağırdık.

45 dk sonra çekici geldi. Şimdiki sorun ise adamın “ben bu kadar eşya ve insan dolu bi arabayı çekiciye yükleyemem” demesiydi. Böylece otostop denemelerine başladık. “İki iki bölüşürüz arabalara” derken bir Wolksvagen durup dördümüzü birden aldı. Biz Afyon’a yolculuk yapan abiyle keyifli sohbetler ederken Eren de çekiciyle Kütahya Sanayi Sitesi’ndeki servise gidiyordu. 

Otostop çektiğimiz arabadan Kütahya’daki bir avm nin önünde indikten sonra biz de servise gitmeye karar verdik. Diğerleri “yarım saat yürüme gösteriyor ya yavaş yavaş gideriz” diyince farklı çözümler üretmem gerektiğini düşünüp hemen taksi seçeneğini sundum. Arabayla 6 dk sürdüğünü öğrenince taksiye doluştuk ve sanayi sitesine gittik. 

Sıcak camekanlı bir odada çay kahve içerken bir yandan da tamircinin arabanın altına çekiç ve demir gibi bir şeyle vurmasıyla arabadan çıkan koca parçalara hayretle bakıyor ve nereden çıktıklarını anlamaya çalışıyorduk. Derken arabanın işinin uzun sürme ihtimali olduğunu ve gece konaklamak zorunda kalabileceğimizi öğrendik. 

Arabanın işinin sonraki gün öğlen en geç 12.00’da biteceği kesinleşince Efe’nin babasının ayarladığı otele yürümeye başladık. Beş genç Kütahya gecelerinde ne yapar diye düşünecek olursanız hiç düşünmeyin. Otel yolunda çift taraflı yolu fark etmeyip az kalsın eziliyorduk. Her yerde porselencileri ve meydandaki çinileri de gördükten sonra otele vardık.

Erkeklerin odası dördüncü, Ezgi ve benim odamız birinci kattaydı. Odaya girdiğimiz anda hissettiğimiz soğuk ve tuvaletten yayılan kokudan dolayı huzursuzduk ama yapacak bir şey yoktu. Kapşonlarımızı kafamıza geçirip yatağa mümkün olduğu kadar az değerek uyuduk. 

Huzursuz geçen gecenin sabahında otelde kahvaltı edip toparlandıktan sonra erkekler cafeye biz de Ezgi’yle Addax’a gittik. Alışverişimizi yapıp cafeye geçtik ve sonrasında arabayı sanayiden almak üzere yola çıktık.

(Bu sırada şehirlerarası otobüsle yolculuk yapan ekip otobüse 20 dk geç kalmış ama otobüs onları beklediği için yetişebilmişler, sabah da Kardelen’in babasıyla kamp alanına gitmişlerdi). 

Arabayı aldıktan sonra hızla kampa varmak için kalan 4 saatlik yolumuza devam ettik. Ama tabii ki Efe’nin prostatı için birkaç kez durduk. 

Kamp alanına vardığımızda otobüsle gelenler ve Antalya’dan gelenler kampa çoktan gelmiş, çadırlarına çekilmişlerdi. Herkesi kaldırıp kampı kurduktan ve arabayla Şok’ta market alışverişi yaptıktan sonra Efe, Türker ve Kardelen’le birlikte döşeme ekibi olarak mağaraya girdik. 

Daha önce hep hatları kurulmuş Kilise’ye girmiştim, ama şimdi o hatları kuracak olan ben olacaktım. Bu durum oldukça heyecan vericiydi. İplerin uzunlukları ile alakalı planladığımız şekilde yapamama sıkıntısı yaşasak da mağarayı güzelce döşedik. Çıktığımızda gecenin/sabahın bir körü olduğundan uyanık pek kimse kalmamıştı. Biz de yemek yiyip uyuduk. 

Geziye az kişi gittiğimiz için mağaraya girecek olan ekip sayısı da azdı ve önceki yıllarda araştırılmış olan kısmın araştırmasına devam etmeyi planlıyorduk. Sabah kalkıp kahvaltımızı yaptık. Efe önceden hazırlanıp mağaranın ağzındaki hattı tekrar kurmaya gitti. Sütten ağzı yananlar olarak artık mağaranın ağzında ip bırakmıyorduk. Daha sonra ekibin devamı da hazırlanıp Anıl’la mağaranın yolunu tuttu. 

Odun toplamaya giden Kardelen ve Ezgi beklenmeyen performansı sergileyip birçok odunla geri dönmüştü. Bu sırada araştırma ekibi olan Türker, Eren ve Enes de mağaraya girmek için hazırlanıyordu. Kardelen’in üstün balta kullanma yeteneklerini keyifle seyrettikten sonra araştırma ekibini ve nöbet tutmak üzere Ezgi ve Kardelen’i mağara yoluna yolcu ettik. 

Kampta üç kız kalmıştık. Akşam yapacağım irmik helvasını düşünerek küp şekerleri taşla ezip toz hale getirmeye başladım. Eylül de şekerleri ezmekten zevk aldığını söyleyince birlikte yaptık. Güneşin altında sohbet ettikten sonra nöbet değişimi için kampa dönen Kardelen ve Ezgi ile yer değiştirdik. Semaveri arabada yer kalmadığı için alamamıştık ve hava da kararmaya başladığından nöbet yerinin soğuk olacağını tahmin edebiliyordum. Bu yüzden yanımıza bir adet çakmak ve kürekle kamptaki ateşten biraz köz aldık.

Nöbet alanına ulaştıktan sonra orayı terk edene kadar ateşi yakmaya çalıştığımı ve Başak’ın en sonunda “boşver ya soğuk değil zaten” dediğini burada itiraf edebilirim herhalde. Etraftaki çalı çırpıların nemli olmasından ve biraz da beceriksizliğimden dolayı közdeki kırmızılığı ateşe çeviremiyordum. Neyse ki mağaradan çıkmasını beklediğimiz ekibin seslerini duyduk ve ateş yakma çabamı sonlandırdım. Çünkü onların çıkması demek bir bakıma nöbet değişimi için kampa gidebiliriz demekti. Mağaradan çıkan ve eldivenlerinin kopmayan yeri kalmamış İrem’i karşıladıktan sonra hep birlikte kamp alanına döndük. Efe, Hasan ve Anıl da daha sonra kamp alanına geldi. 

Mağaradan çıkan ekip yemeklerini yedikten sonra ateş başı sohbetleri de yavaştan alevlenmeye başlamıştı. Ama ateş için aynısını söyleyemeyeceğim. İrem’in teorisine göre ateşte ara madde ve odunlar ile köz arasında temas olmadığından alev göremiyorduk. Tabii bir de odunların ıslak olmasından. Ancak bütün odunları ateşin kenarında kurutabileceğimizi düşünen var mıydı bilmiyorum. 

Etrafta çok odun olmadığı için kısa süreli atılan odun toplama ekipleri elleri biraz boş dönüyordu. Ama yine de ateşi alevlendirmeyi başardık. Biraz kontak oynadık ve mağaradan çıkacaklara yemek yaptık. Biraz çadıra çekilip uyumak istedim ancak sonrasında uyanacağımdan şüphe ediyordum. Kamptaki herkesi beni 22.30’da uyandırmayı unutmamaları konusunda tembihledikten sonra çadıra gidip uyudum. 

Araştırma ekibi mağaradan çıkmış ve bol çamurlu malzemelerini çıkarmıştı. Ateşin olduğu taraftan “Beliz kalk gel irmik helvası yap” serzenişlerini duyunca zor da olsa sımsıcak uyku tulumumdan çıktım, ateş başına gidip irmik helvası yaptım ve sonra tekrar uyumaya gittim.

Kamptakiler de kontak oynayarak eğlencelerine eğlence kattıktan sonra uyumuşlar. 

Sonraki sabah Efe, Ezgi, Kardelen ve ben kahvaltıdan sonra hazırlanıp mağaraya doğru yol aldık. Kardelen’in telefonunu yanına alması sayesinde birçok fotoğraf ve video çekebilecektik. İçeride iniş başlarından yükselen “Hey gidii Kaaaradeeniiz” seslerimiz hala kulaklarımda. Tabii ilk defa şarkı söylediğini duyduğum Ezgi’nin 60 metrelik inişi inerken söylediği şarkılar da öyle.

Hepimiz 60’ı indikten sonra Efe ile birlikte önceki gün araştırma ekibinin bıraktığı ipi almaya gittik. 60’ın dibine geri geldikten sonra 15 metrelik inişi de inip Kilise’nin sonundaki sifonu görmeye gittik. Mağaranın hiç görmediğim bu kısımları “Kilise neymiş ya?” dememe sebep oluyor ve beni heyecanlandırıyordu. Biraz sürünmeli biraz tırmanmalı yollar sonucu sifona yaklaşmıştık. Efe ve Ezgi’nin anca sığdığı yere Kardelen ve benim de girmemiz sonucu hepimiz sifonu gördük ve keyifli anlar yaşadıktan sonra dönüşe geçtik. 25 metrenin başında toplama ekibiyle karşılaştık. Kısa bir sohbetten sonra çıkışa doğru devam ettik ve kamp alanına vardık. 

Vardığımızda yemek olmaması biraz üzse de kendi yemeğimizi yapıp yedik. Kamptaki yemek malzemelerinin azaldığını görünce liste yapıp Efe ve Ezgi ile birlikte arabayla markete gittik. Şok’ta durup alışveriş yaptıktan sonra arabayı açtığımızda aynaların açılmadığını görünce biraz şaşırdık. Elektronik olduğu ve nasıl açılacağını bulamadığımız için aynalar kapalı gitmek zorundaydık. Biraz öyle gittikten sonra arabanın kullanma kılavuzunu okumak aklıma geldi. Aynayla oynarken açılma özelliğini kitlediğimizi fark ettik ve düzeltip açık aynalarla yola devam ettik. Kamp alanına vardıktan sonra, çıkacak olan ekibi beklerken sonraki sabah erkenden Tabak 2 mağarasına gideceğimiz için malzeme çadırındaki malzemeleri toplamaya başladık. Toplama ekibi de mağaradan çıktıktan sonra bütün malzemeleri çantaladık. İşler bitince pudingimizi yedik ve uykuya çekildik.

4 Şubat günü sabah kampı toplayıp Döşemealtı Belediyesi’nin sağladığı araçla birlikte Tabak 2 mağarasına gittik. Yolda kazı çalışması olduğu için izin alıp geçmemiz gerekti. Ders seçimleri olduğu için saat 14.00’dan sonra Tabak 2 mağarasına girip ölçüm almaya karar verdik. Daha önceden kamp atmış olan diğer kulüplerle oturup sohbet ettikten ve yemek yedikten sonra Eren, Ezgi ve ben hariç herkes iki ekibe dağılıp mağaraya girdi. Biz de Ezgi ile mağaranın gps ini alıp kampa geri döndük. 

Eren gece araba kullanacağı için uyurken, Ezgi ile birlikte yağmur yağma ihtimaline karşı iki çadır kurup bütün eşyaları çadıra koyduk. Biraz kitap okuduktan sonra ekiplerin mağaradan çıkmasına yakın bir saatte çadırdan çıkıp ateş yakmaya koyulduk. Eren de bize yardım etmek için kalkınca kısa sürede tuvalet kağıtları sayesinde ateşi yakıp makarna yapmaya başladık. Makarna hazır olurken biz de yavaş yavaş kurulu olan üç çadırı toplayıp arabayla gidecek eşyaları arabanın yanına taşımaya başladık. O sırada ekip arayıp yarım saate geleceklerini söyledi. Arabaya taşıma işleminden döndükten sonra ateş başında bir kalabalık görünce ekiplerin döndüğünü anladık. Herkes hızlıca üstünü değiştirip yemek yedi ve kamptan ayrılmaya hazırdık. 

Otogara yetişecek olanlar Döşemealtı Belediyesi’nin sağladığı araçla yola koyulduktan sonra biz de kampı tekrar kontrol edip kalan malzemeleri aldık. Yine mükemmel bir mühendislikle eşyaları arabaya yerleştirip dönüş yoluna geçtik. Yolda Köfteci Yusuf’ta durup karnımızı doyurduk. Eren’in giderken başımıza gelen arızaya ithafen “10 saat sonra varmış olacağız” sözlerine ise artık sadece gülebiliyorduk. Ama bu sefer 10 saat sonra varmayı başarmıştık.

Ekipler:

Kilise Düdeni

1 Şubat Cumartesi

  • Döşeme ekibi Türker, Beliz, Efe, Kardelen (20.15 – 02.55) Kurtarma saati: 04.00.

2 Şubat Pazar

  • 1.Ekip Anıl, Efe, Hasan, İrem (12.35 – 17.35) Kurtarma saati: 18.30.
  • Araştırma ekibi Türker, Eren, Enes (14.55 – 22.40) Kurtarma saati: 01.00.

3 Şubat Pazartesi

  • 2.Ekip Efe, Beliz, Ezgi, Kardelen (12.50 – 17.30) Kurtarma saati: 20.00.
  • Toplama ekibi Eren, Anıl, Başak, Eylül (16.45 – 00.45) Kurtarma saati: 01.30.

Tabak 2

4 Şubat Salı

  • 1.Ekip Türker, Başak, Anıl, İrem (15.30 – 19.45) Kurtarma saati: 21.00.
  • 2.Ekip Efe, Enes, Hasan, Kardelen, Eylül (16.10 – 20.00) Kurtarma saati: 21.00.

Yazan: Beliz Aydın