Taşoluk, Taşbatanlar, Sakarya, 1-3 Mart 2019
Geziye Katılanlar: İrem Kapucuoğlu, Bülent Efe Temur, Halil Atıcı, Anıl Alyanak, Eren Kenan, Beliz Aydın,Türker Türkyılmaz, Furkan Türker, Muhammet Erdem, Deniz Köseoğlu, İbrahim Yalçın, Semih Çolakoğlu, Bekir Kabasakal, Anıl Özrenk, Özlem Kaya, Hasan Kahraman, Gamze Baydemir, Mehmet Mert Doğu, Burak Can Doğan, Recep Can Altınbağ, Yunus Emre Karaoğlan
Taşoluk Mağarası Sakarya’da bulunan yaklaşık uzunluğu 700 metre olan yatay bir mağaradır. Her dönemin ilk gezisinde olduğu gibi bu gezide de yatay bir mağara seçildi. Bu tür tercihlerin genel sebebi her dönem aramıza yeni katılan dostlarımızın mağaralar hakkında genel bir kanıya varmalarını sağlamak. Dönemin 5. haftasındaydık hava güneşliydi, gezimiz için mükemmel bir gündü. Dersi biten herkes kulüp odasına geliyor, çantalarını odaya bırakıp, güzel havalarda yapmayı ihmal etmediğimiz SRT şenliğine gidiyordu (bilmeyenler için SRT tekniği dikey mağaraların araştırılmasında kullanılan bir ip tekniğidir). Ayazağa kampüsünde simit evinin yanındaki ağaçlarda istasyon kurmuş eğlenen insanları görürseniz bilin ki bir başka SRT şenliği daha yapılıyordur. Mağara araştırmaları hakkında sorularınız varsa çekinmeden sorun, kulüpteki herkes sorularınızı etraflıca cevaplayacaktır. Srt şenliğinde ‘Pandül’ de antrenman yaptıktan sonra saat 20.00’daki otobüs kalkış saatine kadar yemek yedik ve malzemelerimizin eksiksiz olduğundan bir kez daha emin olduk. Saat 20.00’de ise dört saatlik yolculuğumuz için herkes hazırdı.
Yolculuğumuzun henüz başında, daha okul sınırlarından çıkmadan oyun oynamaya başladık. Yolculuk boyunca iki kez mola verdik. İlk molamızda kampta yenilecek ekmekleri almak için bir fırına girdik. Anıl “40 tane ekmek alıyoruz” dediğinde kasada duran çocuğun yüz ifadesini görmeliydiniz. Saat 21.00 gibi fırındaki tüm ekmekleri alıp yola çıktık ve sonraki molayı kahve içmek için verip zaman kaybetmeden yola koyulduk. Tabi bu sıralarda otobüste nasıl eğlendiğimizi ve zamanın nasıl su olup aktığını anlatabileceğimi sanmıyorum. Bunu anlayabilmeniz için aramıza katılmaktan başka çareniz yok gibi. Vardığımızda saat 00.00 olmuştu. Otobüsten iner inmez doğada havanın ne kadar temiz olduğunu görüp, şehir yaşamının monoton ve kirli havasında kalmak zorunda olmadığınız için seviniyorsunuz. Herkes çantalarını sırtlayıp, zarar vermeden taşıyabileceği kadar malzemeyi alınca kamp alanına olan yürüyüşümüz başladı.
Ben, Furkan, Anıl ve Bülent önden gidiyoruz, kafa lambalarımız gecenin kör karanlığını yararken çamurlu yollarda mükemmel kamp alanını arıyoruz. Daha önce bu mağaraya gelenler olduğu için yolu tahmin ediyorlar. Çıkış olabileceğini düşündüğümüz yere elimizdeki çantaları bırakıp Bülent ile biraz daha ilerliyoruz ama ufak su yolu yol ilerledikçe derinleştiği için bu yolun mağara mı yoksa kamp alanına giden kestirme mi olduğundan emin olamıyoruz ve tam o anda bir ses duyuyoruz “Heeeyyyoooo!’ Bize sesleniyorlar. Yolu bulmuşlar. Hemen geri dönüyor, bıraktığımız çantaları alıp ekibe dahil oluyoruz. Kamp alanı yakınlarda, en son düzlüğünü beğendiğimiz bir yerde çantaları indiriyoruz ve her zaman için birinci önceliğimiz olan malzeme çadırını kurmaya
başlıyoruz. 9 kişi çadırı yapmaya koyulup beş dakika içinde bitiriyoruz ve malzemeleri yerleştirmeye başlayıp güvenliklerinden emin oluyoruz. O sırada ben, Bülent ile Özlem’in yanına gidip ikinci önceliğimiz olan yemek çadırının kurulmasına yardım ediyorum. Ateş yakınlarına kurduğumuz yemek çadırı çok hızlı kuruluyor ve yiyeceğimiz her şeyi içeri sınıflandırarak koyuyoruz. Sıra herkesin kendi çadırını kurmasına geldiği için çadır arkadaşları ayrılıp çadırlarını kurmaya başlıyor. Bülent ile birlikte ağaçların arasında beğendiğimiz bir yerde çadırı kurmaya karar veriyoruz. Sona kalanlardanız ama oldukça hızlı kuruyoruz. Bu sırada çadırını kurmayı bitirenler yanımıza geliyor ve yardıma ihtiyacımız olup olmadığını soruyorlar. Çadırı ağaçlara ve yere çok sağlam bağlıyoruz içeriye matlarımızı ve uyku tulumlarımızı koyuyoruz ama bir sorun var hava mükemmel ve bizim hiç uykumuz yok. Yarın mağaraya gireceğimiz için şimdiden heyecanlıyız. O sırada Anıl Ö. yanımıza geliyor. O da yeni bitirmiş çadırını. Kampın yavaş yavaş uykuya daldığını hissediyoruz. Bizim de yatmamız gerek ama o güzel anın tadını biraz daha çıkarmak istiyoruz. O kadar güzel bir manzara ki sanki tüm yıldızlar ayaklarımızın altına serilmiş, özgür olduğumuzu hissediyoruz. İstediğimizi yapabileceğimizi… Şehir hayatına kısılıp kalmışların anlayabileceği şeyler değiller muhtemelen. Olabildiğince uzun kalıyoruz o anda ama yarın mağaraya giriyoruz ve enerjiye ihtiyacımız olacak böylece sona kalanlar da çekiliyor çadırlarına. Uyku tulumuna giriyorsunuz ve mutlak sessizlik… Rüzgarın şarkısını duyuyorsunuz bazen ve sonrası deliksiz bir uyku.
Sabahın ilk ışıklarıyla uyandım. Alarmın çalmasını bekleyecek değildim. Yeterince uyuduğumu hissediyordum. Giyindim ve attım kendimi çadırdan dışarı. Güneş ışığı altında bir kez daha baktım kamp alanına. Yüksek ağaçların olmadığı güzel bir düzlükteydik. O sıralarda bir ses duydum. Eren de erken kalkmış. Biraz sohbet ettikten sonra çadırları dolaşmaya başladık. Güneşin doğduğunu hatırlattık birer birer. İşte şimdi canlanıyordu kamp. Yavaşça kalkıyor doğayı selamladıktan sonra yanımıza geliyordu herkes ve şimdi düşünmemiz gereken şeyler vardı. Sabah ekibi saat 8.00’de mağaraya girecek ve kahvaltı yapmalılar, bazılarımız su almaya giderken bazılarımız da odun toplamaya çıkıyor. Çok ağaçlı bir alan olmasa da şansımız yaver gidiyor ve yakacak odunları toplayıp kampa geliyoruz. Türker ateşi yakıyor, o sırada ilk ekip için ekmekler hazırlanıyor ve tenteyi kurmalıyı çünkü yağmur bekleniyor, sağanak olmasa da ateşin azalmasını ve eşyaların ıslanmasını istemiyoruz ama ne yazık ki tentenin ortasını yukarıda tutacak bir destek noktamız yok, tabii ki bu bizi durdurmaya yetmez. Bu kadar mühendis bir araya toplanmışken bütün sorunların çözümü vardır. Kendi yöntemlerimizle tenteyi olabildiğince yukarı, olabileceği kadar gergin kurduk. Bu arada ilk ekip mağara öncesi hazırlıklarını tamamlayıp, fotoğraf çekildikten sonra yola koyulmuştu. Ateşte suyumuz kaynadıktan sonra yumurtayı hazırlamaya başladık, ne bulduysak koyduğumuz mükemmel bir karışık yumurta olmuştu. Biz kahvaltımızı bitirirken ilk ekip geri dönmüştü. Büyük bir heyecanla karşılandılar, içeride neler yaşadıklarını tüm kamp merak ediyordu. Onlar maceralarını anlatırken bizim ekibin giriş saati yaklaşıyordu. Kalkıp 10.30 ekibi için hazırlanmaya başladık eldivenleri ve kafa lambalarımızı hazırladıktan sonra herkesin üzerine tam oturan tulumu giymesinin önemini Bülent Bekir’e uygulamalı anlattıktan sonra : ) Artık hazırdık ceplerimizde yedek pillerimiz ve ayağımızda sarı botlarımızla mağaraya girmek için can atıyorduk ekip fotoğrafı çektirip her ihtimale karşı kurtarma saati belirledikten sonra Hasan içinde ekip sandviçlerinin ve suların olduğu çantayı sırtladı ve mağaraya doğru yola koyulduk.
Mağara yaklaştıkça kalbinizin hızlandığını ve adrenalinin damarlarınızda dolaştığını hissediyorsunuz. Mağara önünde son kontrolleri yapıp formasyonumuzu belirledikten sonra içeriye ilk adımlarımızı attık. Mağaraya girdiğinizde sarkıtların ve diğer oluşumların mükemmel görüntüsü karşılıyor sizi. Mağaranın havasını soluyor ve mağaranın kendine has kokusunun anlatılanlardan ne denli farklı olduğunu görüyorsunuz , içerinin dışarıdan belirgin bir şekilde farklı olan bir başka kısmı da serinliği ama devam ettikçe önünüze çıkan engelleri birer birer geçiyor ve o serinlik yavaşça kayboluyor.
İçeride yarasalar ev sahipliği yapıyor size zarar verebilecek hayvanlar değiller, yanlarından onları rahatsız etmeden ve ilk defa yarasa görmenin heyecanıyla geçiyoruz. Tabi ki mağara her zaman genişleyerek ilerlemiyor bazı noktalarda darallara denk geliyorsunuz ve eğer keşfetmeye devam etmek istiyorsanız oralardan da geçmelisiniz ama uzun boylu ve biraz da iri yapılı bir insansanız daralın karşısında durup soruyorsunuz “Ben buradan gerçekten geçebilir miyim?” , ekip arkadaşlarınızdan sizi destekleyici sözler duyuyorsunuz oralardan kimlerin kimlerin geçtiğine dair hikayeler. Arkanızda güvenebileceğiniz insanlar olduğunu anlıyorsunuz ve size öğretilenlerle, o daraldan gerçekten de geçiyorsunuz. Yol boyunca karşılaştığınız engeller güç veriyor, kendinize olan inancınızı arttırıyor daha önce görmediğiniz yerleri keşfetmenin mutluluğuyla ilerliyor ve mağaranın sonuna ulaşıyoruz. Çok farkında değiliz ama yorulmuş ve biraz da açıkmışız mağarada yediğim sandviç, içtiğim su daha bir lezzetli geliyor. Biraz sohbet ediyor ve mağarada terapiye başlıyoruz herkes sağlam bastığına emin olunca ellerimiz kasklarımza gidiyor ve tüm ışıkları kapatıyoruz. Karanlık ele geçiriyor her yeri. Karanlığın ne kadar karanlık olabileceğini fark ettiğim bir andı. Dinlendiğimize emin olduktan sonra çıkışa doğru yola çıkıyoruz. Yolu yarılamıştık ki ileriden sesler duymaya başladık, “noluyo lan” demeye kalmadan 3. ekiple göz göze geliyoruz birbirimizi selamlayıp devam ediyoruz. Aynı yolu geri döndüğümüz için sıkıcı olabileceğini düşünenler olabilir ama mağarada heyecanı kaybetmek kolay değil. Giriş ve çıkışlarda ışığın izdüşümü sarkıtlara ve oluşumlara bağlı olarak değiştiği için çıkarken de sanki bambaşka bir mağara keşfediyormuş gibi hissediyorsunuz. Çıkışa yaklaştığımız sıralarda karşılaştığımız mağara kaydırağından da kaymayı ihmal etmiyoruz. Çıktığınızda dışarısı gerçekten çok sıcak geliyor, çıkışımızı kutlayıp kamp alanına geri dönüyoruz. Üzerimizi değiştirip, ateşin başına oturuyoruz. Kampta her zaman yemek var, böyle bir maceradan sonra çok iyi geliyor. Karnımızı doyurup üzerimizdeki tatlı yorgunluğu atmıştık ki Recep yakınlardaki yeni bir mağaranın varlığından söz etmeye başladı burada yeni bir maceraya hayır demeye kimsenin niyeti yok.
İrem önden atılıp tulumunu ve kaskını giymişti bile, yüzey araştırması için yollardaydık bu sefer.
Recep mağaranın yaklaşık konumunu biliyor ilk mağaramızı bulmak çok zor olmuyor ormanda sarmaşıkların arasına atlayıp ulaşıyoruz ilk mağaraya. İrem oldukça temkinli bir şekilde giriyor mağaraya, içeride gördüğü canlıları ve yolları anlatıyor bize. Yüksek bir duvara gelince oradan inerse çıkamayacağını görüyor ve yanımıza dönüyor içerinin fotoğraflarını çektirmeyi ihmal etmiyoruz ve Furkan oradan ilerleyebileceğine inandığı anda tulumu ve kaskı İrem’den devralıyor. Fakat mağara oradan itibaren ilerlemiyor. Furkan tek başına dışarı çıkıp gördüklerini anlatıyor, ama Recep daha hepsini dinlemeden uzaklaşmaya başlıyor. Gözlerinde yeni bir mağara keşfetme arzusunu görüyorum. Sabah diş ağrısı yüzünden mağaraya girmek istemeyen Recep değildi bu. İlk mağaradan sonra her şey spontane gelişmeye başlıyor. Olasılıkları değerlendiren ve mağaraların nerede olabileceğini hesaplamaya çalışan Recep ve Anıl’ın peşine düşüyoruz biz de, dere tepe düz gidiyoruz, kah çok sık ağaçların arasına dalıyoruz kah sarmaşıkların arasından yolumuzu açıyoruz, yol boyunca doğanın güzelliklerine rastlıyoruz, bildiğimiz bilmediğimiz bir çok çiçek görüyoruz ve ilk defa gördüğümüz çiçeklerin güzellikleri hayrete düşürüyor bizi. Yol boyunca birkaç mağara daha keşfediyoruz ama ne yazık ki bazıları çok kısa çıkarken, bazılarının girişi bile bir insan için yeterince geniş değil. Saatler geçmiş ve yorgunluk kendini daha net hissettirmeye başlamıştı ta ki takip ettiğimiz su yolu bizi potansiyeli olan bir başka mağaraya ulaştırana kadar. Bu yeni keşfettiğimiz mağaranın girişi dardı ama bu Recep’in umudunu kaybetmesine yol açmadı. Eline kalınca bir kütük aldı ve var gücüyle vurmaya başladı mağara girişini kapatan taşlara, çok çalışması meyvelerini verdi ve mağaranın ağzı genişçe açıldı, tulumunu yol boyunca çıkarmayan Furkan zaten hazırdı ve aşağıya atlayıp ayak basılmamış mağarayı keşfetmeye başladı. Potansiyeli olduğu ve koridorun uzadığı gözle görülüyordu ne yazık ki hava kararmaya başlamıştı ve daha kamp alanına uzun bir yürüyüşümüz vardı. Mağarayı sabah haritalamaya karar verip yeni bir mağara keşfetmenin mutluluğu ile geri döndük. O yeni keşiften sonra ellerimizdeki diken yaraları veya yorgunluğumuz umurumuzda değildi. Güzel haberi kampa yayınca insanların nasıl neşelendiğini anlatmama gerek yok sanırım.
İTÜMAK kampında gece hayatı da çok renkli geçiyor ateş başında oynadığımız oyunların sonu olup olmadığını merak ediyorsunuz. O akşam o kadar profesyonel bir vampir köylü oyunu oynadık ki, vampirleri tebrik ediyorum çünkü bir ara çalışıp gelmişler herhalde diye düşünmedim değil. Saatler su olup akıyordu sanki, en son BÜMAK’ın oyununu oynayarak geleneklerini yaşattık. Bu oyundaysa Halil’in yaratıcılığını görmeliydiniz, şaşırıp kalmamak elde değildi. Yarın yeni keşfettiğimiz mağaraya bir haritalama ekibi gidecekti, buna rağmen uyku tulumlarımıza girdiğimizde saatler gece yarısını bir hayli geçmişti.
Pazar sabahı uykumuzu iyice aldıktan sonra yine ateş başında çok güzel bir kahvaltı yaptık. Recep ve Anıl önde olmak üzere Bülent, Eren, Mert ve Bekir yeni keşfettiğimiz mağaranın yolunu tuttular. Biz kampta kalanlar da o gün öğleden sonra otobüs geleceği için ufak ufak kendi eşyalarımızı ve biraz da kampı topladık ve ateşin başına geçip sohbet etmeye başladık. O sıralarda İrem, Uno kartlarını çıkardı birkaç el oynamıştık ki, Halil ve Hasan’ın sabah sporuna başlaması hepimizi o tarafa yöneltti. Çok keyifli bir sabah sporundan sonra ıskartaya çıkmış iplerden biriyle kimin ipe takılmadan daha hızlı zıplayabileceğine dair bir oyun oynadık. Keyifli dakikalar böyle geçerken mağaraya giden ekip geri döndü ve güzel haberlerden fazlasını getirmişlerdi : ) O sıralarda otobüs kalkış saati yaklaştığı için son kalan çadırları da toplayıp medeniyete doğru yola çıktık. Geri dönerken fark ettik ki, çok daha kestirmeden ulaşabilirmişiz kamp alanına. Bunu da aklımızın bir köşesine not ettik ve otobüse eşyalarımızı koymayı bitirince şoförden bir gezi fotoğrafı çekmesini istedik. Yola çıktığımızda nereye gideceğimizi biliyorduk “Köfteci Yusuf”. Para harcamadan bile doyabileceğiniz oldukça güzel bir restoran. Ayrıca Köfteci Yusufu’n ekmek kadayıfını denemenizi tavsiye ederim oldukça başarılıydı. Köfteciden sonra istikametimiz İTÜ’ydü. Yolda dinlenecek çok vaktimiz olduğundan, okula vardığımızda malzeme temizliğini yapacak enerjimiz de kalmıştı. Yeni katılanlar uygulamalı bir şekille öğrenirken doğruları ve yanlışları, hep birlikte oldukça kısa bir zamanda bitirdik temizliği. Hava çok kararmamıştı ki işlerimizi hızlıca bitirdiğimiz için evlere dağıldık. O geziden geriye de zihinlerde mutlu anılar kaldı.
Gezi videosuna buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Kanalımıza abone olmayı unutmayınız.
Keşfettiğimiz mağaralar: Taşbatan 1, Taşbatan 1 Üstü, Taşbatan 2
Semih Çolakoğlu
Düzenleyen: Beliz Aydın, Tuğçe Nur İlbaş