Salça Tatlısı

9-11 Kasım 2018, Aksu, Düzce

Geziye Katılanlar: Seyyidi Kerim Parlak, Eren Kenan, Türker Türkyılmaz, Recep Can Altınbağ, Özlem Kaya, İrem Kapucuoğlu, Erdi Şencan, Gökhan Bayraktar, Beliz Aydın, Anıl Özrenk, Anıl Alyanak, Halil Habip Atıcı, Aleyna Cingöz, Ezgi Özgen, Mücahit Özdilekler, Bünyamin Dökmetaş, Beste Karagözler, Hasan Kahraman, Ece Gökmen, Beril Ercan, Atakan Gülbahar, Cihanşah Akif Yıldıray, Mehmet Mert Doğu

Dönemin ikinci mağara gezisi olan Düzce Yığılca’daki Aksu mağarasına hazırlıklar cuma günü kulüp odasında toplanılarak başlamıştı. Mağara ekipmanları ve kamp malzemeleri birer birer hazırlanıyordu. Ben de akşama doğru kulüp odasına gitmiştim. Benim ilk mağara deneyimim olacağı için içimde bir miktar heyecan vardı. Kulüp odasında oturup otobüsün geliş saatini beklemeye başladık. O arada da son hazırlıklar yapılıyor aynı zamanda da gelen insanlar birbirleriyle sohbet ediyorlardı.

Bizi kamp alanına götürecek olan otobüs gelince birer birer malzemeleri otobüse yükleyip mağaranın yolunu tuttuk. Yaklaşık üç buçuk saat süren yolculukta uyuyanlar, muhabbet edenler, çeşitli oyunlar üretip oynayanlar vardı. Otobüsün bizi bıraktığı yer kamp alanımıza yaklaşık 15 dakika yürüme mesafesindeydi.

24 kişilik ekibimiz otobüsten inip hem kendi malzemelerini hem de birlikte kullanacağımız kamp malzemelerini ve mağara ekipmanlarını yüklenip kamp alanının yolunu tuttu. Bizi zorlu bir yol bekliyordu çünkü hava karanlıktı, etrafı sadece kafa lambalarımız aydınlatıyordu, ve yağan yağmur sonrası yol oldukça çamurluydu. Hatta yer yer çamur birikintileri küçük bataklıklar halini almıştı. Bu çamur birikintilerine bazı arkadaşlarımız yanlışlıkla giriyor ve çıkmak için çok çaba harcamaları gerekiyordu çünkü çamur içine çektikçe çekiyordu (Welcome to the jungle!).

Önümde yürüyen Ece zorlu bir çamuru geçmeye çalışırken başarısız oldu ve kendini birden çamurun içinde buldu. Evet sağ taraftan ilerlemeye çalışanlar çamura batmıştı ve daha kamp alanına gidemeden elenmişti. Çamurdan kendini kurtaranlar kamp alanına doğru devam ettiler. Kamp yapacağımız alana gelince tabii ki ilk önce malzeme ve yemek çadırları kurulup hazırlandı. Sonra da herkes çadır arkadaşlarıyla kendilerine düzgün bir yer seçip çadırlarını kurdu ve bir sonraki günkü mağara serüvenleri için uyuyup enerji topladı.Çadır arkadaşım Ece ilk ekipteydi ve geç kalmamak için erkenden uyandı, hazırlandı ve çadırdan çıktı. O çıkar çıkmaz ben de uyandım ve ilk ekibin yanına gittim. Ateş yakılmıştı ve mağaraya girecekler karınlarını doyuruyorlardı. Özlem döşeme ekibinin çok daha erken bir saatte mağaraya girdiğini söyledi. İlk ekibi mağaraya gönderdikten sonra uyananlarla birlikte kahvaltı hazırlamaya koyulduk. O sırada diğer arkadaşlar da yavaş yavaş uyanıp kahvaltının hazırlanmasına yardım ediyordu.

Ben ikinci ekipteydim ve mağaraya girmek için hazırlanmaya başladım. Herkesle birlikte kahvaltı edip karnımı doyurdum. Benim ekibimdeki bütün arkadaşlar hazırlandıktan sonra mağaraya doğru ilerledik. Mağaranın içinde yavaş yavaş ilerliyorduk. Biz bacayı geçmeye uğraşırken (Sonradan edindiğim bilgilere göre ilk seferinde çoğu insan zorlanıyormuş.) bizden bir önceki ekiple karşılaştık. Onlar geri dönerken biz yolumuza devam ettik. Yer yer suya battık, yer yer üşüdük, dengemizi kaybedip düşeyazdığımız da oldu, geçerken çok zorlandığımız yerler de. Fakat asla pes etmedik. En büyülendiğim an ise herkesin kafa lambalarını kapatıp mutlak karanlıkta mağaranın içindeki suların sesini dinlediğimiz andı. Çok farklı ve huzurlu hissettirdi. Dönerken, bizden bir önceki ekiple karşılaştığımız yerde bizden bir sonraki ekiple de karşılaştık. Onları geçtikten sonra mağaradan çıkmak için yolumuza devam ettik.

Çıktığımızda hepimiz sırılsıklamdık. Ekipmanları çadıra bıraktık ve tulumları çıkarıp serdik. Gelmeden önce hava çok soğuk oluyor, bir önceki gidişlerimizde donmuştuk denmişti fakat şansımıza dondurucu bir soğuk yoktu. Akşama doğru ateş büyütüldü yemekler yapıldı, odunlar toplandı ve kesildi. Erdi’den odun nasıl kolay kesilir taktiği aldım. Küçük bir düzenekle enerjiden tasarruf etmeyi mümkün kılıyorduk. Diğer ekipler de yavaş yavaş mağaradan çıkıp ateş başına geliyordu. Akşam olunca bizi aydınlatan ateşimizden ve kafa lambalarımızdan başka bir şey kalmamıştı yine. Herkes ateş başına gelmiş ısınmaya çalışıyordu. Muhabbet ediliyor bir şeyler atıştırılıyordu. Recep “Salça tatlısı yapacağım.” dedi ve işe koyuldu. Tabii salça tatlısı yapmadı ama irmik tatlısı yapmak için canla başla uğraştı. Ölçüsünü tutturamadığından diyelim, bir türlü pişmiyordu. Bir yandan da Kerim puding yapıyordu. Bunları pasta tabanıyla birleştirip ortaya çok güzel bir pasta çıkarmak istediler. İrmik tatlısı bir türlü pişmeyince Kerim ona da müdahale etti ve en sonunda her şey pişince onları birleştirdiler fakat birleşimin pek de istenilen gibi olmadığının haberini sonradan aldım. Ben biraz üşüdüğüm ve uykum geldiği için uyumaya çadırıma çekilmiştim. O gece bir öncekinden daha soğuk geçti. Sabah herkes uyanıp kahvaltısını yaptıktan sonra dönüş için hazırlığa başlandı. Mağara malzemeleri bir önceki günden sayılıp, çantalara yerleştirilmişti. Ortak malzemeler ve çadırlar toplandıktan sonra otobüse binmek için geldiğimiz çamurlu yola bir daha koyulduk. En azından kimsenin çamura düşmediği bu engebeli yolu elenmeden atlatabilmiştik. Biraz kirlendiğimizin farkına varılması üzerine gelen haberle, otobüse binmeden önce, olduğu kadar, temizlendik ve topluca bir hatıra fotoğrafı çektirdik.

Shiftler:

10 Kasım Cumartesi

  • Döşeme: Eren, Türker, Recep (7.10 – 9.45)
  • Anıl A., Beliz, Cihan, Hasan, Ece (8.20 – 12.20)
  • Erdi, Kerim, Anıl Ö., Beste, Beril, Mehmet Mert (10.20 – 14.30)
  • Recep, Eren, Atakan, Aleyna, Bünyamin (13.02 – 16.50)
  • Türker, İrem, Halil, Mücahit, Ezgi (15.15 – 19.20)
  • Fotoğraf: Özlem, Türker, İrem, Anıl A. (19.50 – 21.00)

Yazanlar: Beril Ercan, Ece Gökmen

Düzenleyenler: Buket Gözüm, Recep Can Altınbağ