Cinlikuyu Çıkartması

Cinlikuyu, İzmit, 28 Mart-1 Nisan 2018

Geziye Katılanlar: Ozan Küçükbağış, Erdinç Kara, Arziye Pekdemir, Eren Kenan, Bensu Elmacı, Kerim Parlak, Recep Can Altınbağ, Türker Türkyılmaz, Aslı Kanat, Özlem Kaya, Emel Gökgöz, Sedat Delen, Beliz Aydın, Batuhan Balkan, Emre Can Güzel, Efe Temür, Anıl Özrenk, Tuğçe İlbaş, Atakan Gülbahar, Halil Habibi Atıcı

19 kişi olarak planladığımız geziye 29 Mart akşamı otobüsle gidecek 8 kişi için zorlu yolculuk günü gelip çatmıştı. Perşembe günü saat 13.00 sularında odada toplaşıp bir kısmımız market alışverişine bir kısmımız ise malzeme çantalamaya girişmişti.

Efe, Eren ve ben market alışverişinden sorumluyduk. Soğuk ve yağmurlu havaya rağmen şemsiyemi elime alıp piremsesler gibi market arabasına bindim. Efe arabayı at misali çekerken Eren de elimi tutarak bana eşlik etmekteydi. Hızlı bir şekilde alışverişi tamamlayıp malzeme çantalayanlara yardım etmeye başladık. Artan çanta sayısı,8 kişi olarak eşyaları otobüsten kamp alanına nasıl taşıyacağımız konusunda bizi düşündürüyordu. Tabii yolculuk öncesi sayımızın 7’ye düşeceğini kimse tahmin etmiyordu. Organize bir şekilde hızlıca hazırlıkları tamamlayıp kalkış saatini beklemeye başladık.

Az kişi otobüse yayılıp uyumayı planlarken kendimizi ellerimizde navigasyon dillerimizde Emel’in ortaya attığı şarkı oyunu ile ön koltuklarda şoföre yol tarif ederken bulduk. Kamp alanına vardığımızda Sedat’ın çeşitli korkutmalarıyla Cinli teyzenin evinin önünden mümkün olduğunca hızlı geçtim. Bu sırada mescidin vanasını bulamayıp köyde sular kesik sanan Efe ve Emel de kendi yöntemleriyle merdiven altlarından iki bidon su getirmeyi başarabilmişti. Halil yine her zamanki yaratıcılığıyla kamp alanımızı belli edecek şekilde yemek çadırının tentesini ağaca germişti. Bütün eşyaları taşıdıktan sonra Arziye ve Halil özellikle Arziye’nin büyük psikolojik yardımıyla ateşi yakmaya başladılar.

“Yakamayacaksınız”, “Aç kalacağız” ısrarlarına rağmen ateş yakıldı ve Emel bize kendimize ödül olarak aldığımız ipli mantımızı yaptı. Sabah mağaraya girmeyecek olmanın hem rahatlığı hem de üzüntüsüyle çadırları kurup uykuya geçtik. Ertesi gün Halil’in “Sevicem o köpeği” isyanlarıyla uyandım. Ateş başına gittiğimde tek kalkan Efe’ydi. Ortalığı topladıktan ve başka birileri daha kalktıktan sonra Recep’in gelmesiyle gördüğümüz yüzlerin dışında bir yüz görünce kudurduk. Üstelik Recep’in yanında getirdiği tatlılar yolda olanların sarma fotoğraflarını gördükten sonra kaçan keyfimizi yerine getirmişti. Halat çekme, ip atlama, birdir bir, salıncak gibi çeşitli eğlencelerden ve tabii ki vampir köylüden sonra araba yolcularının gelmesiyle sohbetlerimiz ve vampir köylümüz(!) koyulaştı.

Kamp ve mağara için gerekli eşyaları yolculuk sabahı Fatih’e giderek aldığımdan gün benim için erken başlamıştı. İlk gezimin heyecanıyla eşyalarımı toplayıp kulübün odasına gittim. İkinci dönem ve dönemin de ortası olması sonucunda kimseyi tanımıyordum. Tuğçe’nin çağlaları ve Kerim’in çirkin tahinli dondurması biraz sohbet etmeme yardımcı oldu. Bensu’nun da gelmesiyle eşyalarımızla yedi kişi olarak yola çıktık. Kamp için hazırlanmış sarmalar tam olarak kampüs kapısından çıkarken bitti. Kocaeli’ye geldiğimizde ekmekleri alıp, bir şeyler yiyip kamp alanına doğru dağları, küçük akıntıları izleyerek yola çıktık.

Kampa vardık, Tuğçe’yle çadırını kurduk. Kamp ateşinin başına geldiğimde herkes sohbet içindeydi. İlk akşam Bensu ve Emel’in yaptığı yemekler yendi. Daha sonra sonsuz bir döngü olan vampir köylü oyunu benim için başlamış oldu. Saat 12’ye doğru diğer araçla beraber Anıl, Batuhan, Türker, Emre ve Ozan geldi. Shiftlere karar verildi ve srt eğitimi olmayan ben Parsık ekibindeydim. Saat biraz ilerleyince uyumak için çadıra geçtim, kulübe ait iki tulum aldım ve biri kapanmıyordu<3 Biraz sonra Tuğçe de geldi. Hava iyice soğumuştu. Yanınızda mışıl mışıl uyunurken ve siz üşürken işler biraz yıpratıcı oluyor. Havanın aydınlanmasıyla ateş başına geçtim. Cinlikuyu’ya döşeme yapılacaktı ve onlar için Özlem ve Erdinç kahvaltı hazırlıyordu. Kahvaltılarını eden Emel, Emre ve Türker döşeme için çıktılar ve uzun süre herkes için uğraştılar. Onları izlerken mağarayı hayal etmeye çalışsam da pek mümkün olmadı. Bu sırada ateş başında kahvaltı edilmişti. Bu sırada uyumak için çekilenler dinlenenler oldu. Ateş başında insanları izlemek uyumaktan daha ilgi çekici geldi.

Yeni olup düzeni tam çözemediğimden ve birinin bana sen de şunu yap demediğinden ötürü tek yaptığım şey odun toplanmasına yardım etmekti. Ateş başında toplama öncesi son shifti “Parsık’la başlayan bir daha gelmez aaabi”, “kafanı sürte sürte gidiyosun” tadında lafları dinlerken bekledim. Mağara kıyafetlerini kuşanıp ateş başında yemeklerimizi yedik. Bensu, Emel, Sedat, Özlem, Kerim ve ben Parsık’a doğru yürüyüşe geçtik, mağara girişine geldikten sonra tüm hatırlatmalar ve uyarılar yapılıp girmeye başlandı. İlk hafif çıkıntılara basarak dengesiz yürünürken sonra eğilerek yürünmeli yerlere dönmüştü. Çevredeki oluşumları seçebiliyordum, her hatırlamadığımda Kerim söylüyordu. İşin içine su da girdikten sonra eğilmeler emeklemelere onlar da sürünmelere dönüştü. Bu kısım biraz can acıtıyor ama soğuktan pek hissedilmiyor. Yer yer ayağa kalkılabilecek alanlar da vardı. Yolumuz tekrar alçalmaya başladı ve artık açıklığın büyük bir kısmı suyla kaplıydı, donuyordum ama yaşıyordum da. Gerçek anlamda içten içe kafayı yediğim an tam olarak kafamın bir yanının tavana sürttüğü bir yanının suya değmek üzere olduğu andı. Bu kısmı geçtikten sonra tekrar ayağa kalkabildiğimiz yerlere geldik. Yol bizi ufak ama güçlü bir şelaleye getirdi. Suyun hızından dolayı çıkmamızın tehlikeli olabileceğine karar verildi ve oradan geri dönüşe geçtik. Dönerken kum tabanlı bir kola girdik. Özlem’in yanında olan çikolatadan herkes bir ısırık aldı ve mutlak karanlığı yaşamak için tüm lambaları söndürdük. Mağaradan çıkıp kamp alanına geldik. Hızlıca üstümü değiştirip ateş başına geçtim. Yemekler yenildi, sohbetler edildi, oyunlar oynandı.

Shiftler açıklandığında toplamaya gireceğim için heyecanlıydım. Batuhan’ın da D karabini konusundaki üst düzey önlemlerinden sonra mağara için hazırdık. Tırmanış ekibinin çıkışından sonra biz de Efe’yle mağarayı toplayacaktık. En aşağıdan Emre’nin gösterdiği şekilde mutlu mutlu toplarken bir anda y-belayin perlonundaki bakkal düğümüyle karşılaştım. Mağara ağzındaki Recep dahil herkesin gaz vermesiyle çabalarım devam etti ancak Emre’nin söylediğine göre düğümü açmış olmama rağmen o andaki zorlanmalarımdan dolayı toplamayı bıraktım ve Emre devam etti. İnanışlarıma göre kafa lambamın intihar sebebi Cinlikuyu’nun laneti idi. Recep’in yanına çıktıktan sonra perlonlara olan isyanımı da toplamayı da sürdürdüm. Benim için Cinlikuyu bu seferlik sona ermekteydi.

Toplama shifti de çıktı. Gece üşümemek için ateşin sonuna kadar kalanlardan oldum. Rüzgarlı ama daha ılık bir geceydi. Ertesi gün kahvaltı edildi, eşyalar hazırlandı toparlandı ve yola çıkıldı. Ben yine arabalı gruptaydım. Yolda yemek için mola verdik. Kocaeli’nden İstanbul’a gerçekten çok uzun zamanda geldik.

Shiftler:

  • Döşeme: Emre, Türker, Emel (09.15-12.30)
  • Anıl, Kerim, Recep, Tuğçe, Atakan, Emre (12:30-15:00)
  • Beliz, Halil, Efe, Emre, Kerim, Recep (14:15-16:05)
  • Emre uyumaya gitti (16:00)
  • Ozan, Erdinç, Arziye, Eren, Bensu, Türker (16:05-18:30)
  • Tırmanış: Emre, Efe, Türker, Recep (19:00-00:50)
  • Parsık: Bensu, Aslı, Özlem, Kerim, Sedat, Emel (20:30-21:40)
  • Toplama: Beliz, Batuhan (21:00-00:50)

Aslı Deniz Kanat, Beliz Aydın