Ayvaini, Bursa, 24-28 Mayıs 2015
Ayvaini Mağarası’na düzenlediğimiz gezinin hazırlıkları Emre ve Uğur’un Karaköy’e gidip bot pompası için boru araştırması yapmasıyla başladı -kayıp pompa borusunun gizemi hala çözülememişti-. 24 Mayıs Perşembe akşamı 19.00 civarlarında Ecem, Uğur ve Erdi gezi alışverişini yaptıktan sonra yardım için erken gelenlerle birlikte yemekleri kutulama işi halledildi ve teknik malzemeler çantalanmaya başlandı. 23.00 sıralarında çantalama işleri bitti, 00.30’da malzemeler otobüse yerleşmişti. Yola çıktığımızda saat 00.37’yi gösteriyordu.
Otobüste uyku faslı Nermin’in koridora tulum atıp uyumasıyla başladı. Bu sırada Uğur, Hulusi ve Emre shiftleri ayarladılar. Yolculuğumuzun bir kısmı feribotta geçecekti, 01.53’te feribot hareket etti, tam bu sırada otobüsün yanında duran kamyonun üzerinden gözüken kulaklar dikkatimizi çekti ve feribotta 2 kamyon atla yolculuk yapıyor olduğumuzu fark etmemiz uzun sürmedi (Aybüke: OHA AT VAR!). 02.30’da tepiklenmemiş olarak karaya ulaştık.
Yol üzerinde Görükle’de bir fırından ekmeklerimizi aldık ve saat 06.00’da Ayvaköy’deydik. Köydeki çeşmeden -daha sonra bu çeşmeden mağaradan gelen suyun aktığını öğrenecektik- 3 bidon suyumuzu alıp kamp alanına doğru devam ettik. Hava güneşli ve sıcaktı, 06.20’de kamp alanına ulaştıktan sonra 2 saat içerisinde eşyalar otobüsten indirildi, çadırlar kuruldu, ateş yakıldı ve kahvaltı hazırlıklarına başlandı.
11.05’te Uğur, Ecem, Erdi ve Birgül’ün dahil olduğu ilk shift ile mağaranın dikey kısmını Uğur’la birlikte döşeyecek olan Hulusi hazırlanmaya başladı. Mağara ağzına gelecek olanlarla birlikte 11.45’te kamptan ayrıldılar. Kamp alanından mağara ağzına ulaşmak kolaydı. Uğur ve Hulusi döşemeye başladılar, diğerleri de içerde zor olacağından dışarda botu şişirdiler. Döşeme bittiğinde ve ilk shift çıkış saatini 18.00, rescue saatini 20.00 vererek mağaraya girdiğinde saat 14.15’ti. Dikey bölümden giren ilk shift mağaranın diğer girişi olan ve köyden girilen yatay bölümden çıkacaktı. Mağaradaki birçok gölün geçilebilmesi için bota ihtiyaç vardı ve sadece bir botumuz olduğundan ikinci bir shiftin mağaraya girmesi söz konusu değildi, bindirme yapılamayacaktı. Dolayısıyla ikinci shift ilk shift çıkmadan önce köye doğru yaklaşık 1,5 saat yürüyecek, mağaranın yatay girişine gidecek ve onlar çıktıktan sonra botu alıp yolculuğa başlayacaktı. Dikey bölümden indikten sonra bir sonraki shiftin yukarı çıkabilmesi için setleri aşağıda bırakarak yola koyulduk.
İlk shift olarak hepimiz bu mağarayı ilk defa görüyorduk, bundan dolayı hızlı olmamız gerekiyordu. Bota en verimli oturuş şeklini bulabilmek ve küreklere adapte olabilmek biraz vakit alsa da suya düşmeden sistemi oturttuk. Bir süre sonra botla geçtiğimiz yerleri saymayı bıraktık, bazı yerler gerçekten çok derindi ve sıklıkları artmıştı, kısa mesafeler için bota binmemiz gerekiyordu. Yolculuğumuz devam ediyordu, indi bindi yapmak insanı yoruyordu ve sıkıntı vermeye başlamıştı. Ara sıra ışık gördüğümüzü sanarak mutlak karanlık yaptık ama ışık yoktu, mağara tahmin ettiğimizden daha uzun hissettirmişti kendini. Erdi’nin üşüme temalı şarkılarıyla ilerlerken ışığı gördüğümüzde çıkış olduğunu sanıp heyecanlandık, mağarada baca olduğunu unutmuşuz, gerçeğin farkına varmak pek hoş olmadı.
Ara vermeden yola devam ettik, önümüzde fazla bir şey kalmamıştı. Saat 16.35’te biz mağaradayken ikinci shift köye doğru yürümeye başlamış. Çıkışa ulaştığımızda saat 18.25’i gösteriyordu ve Hulusi, Muradı, Umur ve Aybüke bizi bekliyordu. İkinci shift botu teslim aldıktan sonra çıkış saatini 22.40, rescue saatini 00.00 vererek 18.35’te mağaraya girdi. Biz de biraz oyalandıktan sonra şelalenin solundan solundan inişe geçtik. Yol üzerinde köylülerle selamlaşıp biraz sohbet ettikten sonra Emre ve Ozan’la karşılaştık. Salih Amca(muhtar?)’yla arayı kurduklarını, Salih Amca’nın yemek ve çay ikram edip, onları traktörle kamp alanına bırakacağını öğrendik. Bize yol görünmüştü, kamp alanına doğru yürümeye başladık. Fazla geçmeden servisiyle yanımıza yanaşan yardımsever köylülerden biri bizi ıslak çamurlu halimizle servise aldı ve Uluabat Gölü manzarası eşliğinde kamp alanına götürdü. Karnımız açtı, mağara için hazırlanan iki yarım ekmek hiçbirimize yetmemişti.
Gelince kamptakilerin bizim için hazırlayıp ayırdığı yemekten yedik, ateş başında oturma, uyuklama keyfi derken dikey bölümden çıkan ikinci shift de 22.36’da kampa geldi. Hep birlikte yağlı kaşarlı mantar yapıp, lavaş ile bir güzel yedik. 25 Mayıs Uğur’un doğum günü olduğundan dolayı gündüz kampta olanlar biri kekli pudingli diğeri petibörlü pudingli iki çeşit pasta yapmışlardı, bu günü pastayla kapattık.
Kampımızın ikinci gününde 08.40 civarı kahvaltı hazırlıkları başladı. Kahvaltıdan sonra üçüncü shifti oluşturan Uğur, Nermin, Emre ve Bora hazırlandı ve 11.20’de kamptan ayrıldılar. Mağaraya dikey bölümden girdiklerinde saat 11.50’yi gösteriyordu. Kamp alanındaki bizler de saat 16.00’ya doğru yemek hazırlıklarına başlarız diye planlayıp bulaşık işlerini falan halletmeye koyulduk.
Erdi, Umur, Muradı ve Çağdaş da su almaya gittiler. Köye doğru giderken yolda karşılaştıkları teyzenin tavsiyesiyle daha yakın yerde bir kuyu olduğunu öğrenip suyu oradan almaya karar vermişler. Suyu alıp geldikten sonra bu işin ne kadar karmaşık ve kafa karıştırıcı olabileceğini Erdi şöyle anlattı: “Kamptan çıkıyosun sola dönüyosun 2 km yürüdükten sonra sağda bi çiftlik var onu da geçiyosun 150 m sonra ağaçlar var ağaçların yanında beton sütunlar var o araziye bakıyosun orda arazinin ortasında bi kuyu var kuyunun yanında kova var kovanın yanında uzun sopa var yoksa da etrafta uzun sopalar var kovayı kuyuya atıyosun kova hafif olduğu için batmıyo uzun sopayla bastırıyosun suyu alıyosun”.
Aynı gün mağaraya girecek olan dördüncü shifti Hulusi, Samet , Ozan ve Olaf oluşturuyordu. Onlar da mağaraya yatay bölümden girmek üzere köye doğru yürümeye başladılar.
Üçüncü shift 15.15’te mağaradan çıkmıştı ve girişte sonraki shifti beklemişti. Dördüncü shift geldikten sonra Emre de onlara katıldı ve 16.30’da mağaraya girdiler. Uğur orada kalıp uyumaya karar vermişti, Nermin ve Bora da kampa doğru yürümeye başlamışlardı. Nermin ve Bora kampa geldiğinde saat 19.00 civarıydı, gecikmişlerdi. Fadıllı köyüne kadar gidip yanlış yerde olduklarını öğrenince taksiyle geri döndükleri rivayet ediliyor. Bu sırada mağaracı olmayanların da bulunduğu dördüncü shift mağarayı tamamlamayıp geri dönecekti, onlar da mağaradan çıkıp kampa geldiğinde saat 20.52’ydi. Yine ateş başı, yemek, tavla, satranç, bendir, vampir köylü, sosis, çekirdek falan derken yağmur yağmasına karşı eşyalar tentenin altına taşındıktan sonra yavaş yavaş herkes çadırına çekildi.
Yeni güne yağmurla başladık. Saat 12 sıralarında ateşin taşınmasıyla kamp hareketlenmeye başladı. Kamptaki üçüncü günümüzdü ve herkes mağaraya girmişti, artık keyfi takılma zamanıydı. Uğur, Ecem, Emre ve Muradı’dan oluşan fotoğraf shifti Uğur’un mağara ağzında bolt nedir nasıl çakılır uygulamasından sonra mağaraya girdiğinde saat 17.00’ı gösteriyordu. Hulusi, Bora, Aybüke ve Birgül de onlar mağaraya girdikten sonra Uğur’un bıraktığı boltu kenarda bir kayaya çaktılar.
Shift, fotoğraf makinesi ve kiraladığımız GoPro ile çekim yaptıktan sonra mağarayı toplayıp çıktığında saat 19.00’du. Ertesi gün yola çıkacağımız için o güne bırakmak istemediğimiz malzemeleri çantalama işine 20.45’te hep birlikte başlayıp 21.20’de bitirdik. Yağmur yağmaya devam ediyordu. Daha sonra çilekli puding, pankek, sıcak keyifli içecekler yapıldı ve bir süre sonra kamp uyumaya çekildi.
Dördüncü gün- Kahvaltı yaptıktan sonra 12.45’te eşyalar, çadırlar toplanmaya başladı. 14.00’te toplanma bitti, eşyalar otobüse yerleştikten sonra 14.30’da hareket ettik. Karın doyurmak lazımdı, Sakallı’da pazarlık yapıp tatlısıyla tuzlusuyla güzel bir köfte yedik. 18.00-18.45 arası yaptığımız feribot yolculuğundan sonra okula vardığımızda saat 20.14’ü gösteriyordu. Güzel bir kamp ve mağara deneyiminden sonra gezimiz burada sonlandı.
Birgül Kalkan