Yenesu Mağarası | Kırklareli | 25 Ekim 2014
Dönemin ilk eğitim gezisi olması planlanan Yenesu’ya doğru. Saat 7 sularında 1 otobüs ve 1 düldül’e yüklenerek tüm hazırlıklar tamamlanmış olarak yola çıktık. Meteorolojik kaynaklar kötü hava koşullarının habercisi olsa da “ne kadar kötü olabilir” dedik. Otobüs aşırı dolu olduğu için arka taraflarda yoğun olan eşyalar az biraz daraldan geçiyormuş hissi veriyordu. Koridorda yatarak seyahat edenler ve otobüsle verilen her molada yer değiştiriyorduk(şaka lan o kadar kötü değil.). Kırklareli’ye yaklaşırken uzaktan görünen ürkütücü bulutlar hafiften başımıza neler geleceğinin habercisiydi.
Yenesu’da mağara mevkiine vardığımızda geçmiş yıllarda civarında kamp attığımız, mağara çıkışı içine girip tulumlarımızı temizlediğimiz derenin azgın sularıyla karşılaştık. Sarı çizmeli bir grup mağaraya girebilme umuduyla mağara girişini kontrole gitti. Kalan insanların bir kısmı yol kenarındaki böğürtlenleri tırtıklarken diğer bir kısım da kalan böğürtlenlerin üzerinde “çiçek toplamakla” meşguldü. Mağaraya giden grup olumsuz haberle döndüğünde hızlı bir kararla Dupnisa yoluna koyulduk.
Dupnisa yolunda da umutluyduk. Uzun bir yolculuktan sonra mağaraya giden yolun üzerindeki derenin güldür güldür aktığını gördük ve ilerisindeki çoban köprüsünün yıkıldığını öğrendik. Dupnisa’ya girmenin de mümkün olmadığı gerçeği buz gibi suratımıza çarpınca. Kaderimize boyun eğip aldığımız malzemeleri kamp atarak eritme kararı aldık. Bulduğumuz ilk güzel alana kamp attık. Piknik tadında bir kamp oldu ateş başı sohbetleri yapıldı. Ürkütücü olması umulan bir dağcı efsanesi Dyatlov geçidi olayı gece vakti ateş başında anlatıldı. Sonrasında Serhat’ın olayı trollemesiyle hikayenin korkutucu etkisi yerle yeksan oldu. Korku dolu hikaye(!) gülünüp geçilen bir olay haline geldi.
Pazar günü kahvaltının kokusunu duyarak uyandık. Önce aluminyum çaydanlığın ibretlik görüntüsüne şahit olduk sonrasında çaysız, kahvesiz, kaynar susuz kahvaltımızı edip çadırların başına geçtik. Öğle sularında kampı topladık ve çöp torbamız kıçımızda İstanbul’a doğru yola çıktık.
Kırklareli’ndeki köfteci amca ve teyze’nin yerinde (daha önce gelmiş olanlar bilir) köşe kapmaca oynadık ve midemizi tıka basa şenlendirdikten sonra şoför abinin “deh” demesiyle “vampir köylü” oyunu eşliğinde İTÜ’ye döndük.
Hulusi Uslu