Topmeydanı Mağarası | Kastamonu | 20-23 Nisan 2012
İyimser anlatacağım; İTÜMAK’tan bir gruptur yine yollara düşen, Kastamonu, Küre Dağları Milli Parkı taraflarına. 20 Nisan gecesi, toplaşmışken festival oyuncaklarına da talip olmayı ihmal etmeyen ahali olarak, kamp ve mağara malzemelerini araca yükledikten sonra 00:45 sularında İTÜ, Ayazağa’dan yola çıktık. “Biz Göztepe Köprüsü’nden binebilir miyiz? Not: Bende kulübün 7 adet göbek bağı var. Gelirken yanımda getireceğim.” şeklindeki kibar teklifinin neticesinde Göztepe Köprüsü’nden de geçerek Özgün, Seda ve Aydın’ı aldık. Keyifle başlayan ve aynı keyifle devam edeceğini umduğumuz, nitekim geçen saatlerin, ondan sonra da geçen saatlerin ve de takiben geçen saatlerin ardından umutların ve krakerlerin yerini, uykusuzluğa, açlığa, sabırsızlığa (peki peki, abartmayacağım) bırakması ile devam eden yolculuğumuz 21 Nisan’da akşam saatlerinde alternatif olarak seçilen –ki esas kamp alanına yaklaşık iki saat yürüme mesafesindeki milli park korucusu Kör Ali’nin evinin arazisindeki- kamp alanına varışımızla sona erdi; ateşbaşında yemeklere, çaylara geçivermişiz hemen, farketmemişim…
Yolculuğun da etkisiyle gece gece döşeme yapılmaması, dinlenilmesi, sabahın ilk ışıkları ile yapılan mis bir kahvaltının ardından döşeme ekibinin mağara ağzına yanında birinci ve ikinci ekip ile birlikte gitmesi, takiben üçüncü ve toplama ekiplerinin de ayrıca gitmesi kararlaştırıldı. Ne var ki, sabahın ilk ışıkları dışında ne varsa gerçekleşti de. Mağara ağzı-kamp alanı arası mesafe de yine Kör Ali’nin aracı ile kendisi tarafından sağlandı. Aksilikler peşimizi bırakmamıştı hala; döşeme ve beraberindeki ekipler –programın gerisinde kalmanın stresi ile olsa gerek- botu ve Melih’i unuttuklarını çok geç farketmişler… Daha da geri kalmamak adına da devam etmişler. Bu süre içerisinde de kamp alanında Melih’in ‘içim geçmiş abi’ bakışlarının cezası olsun desek de kıyamadık, Özgün, ben(Barış) ve de Melih olarak mağara ağzına doğru yola çıktık. Döşeme –sanırım- işini bitirmeden mağara ağzına vararak uyuyan güzeli bırakıp, döşeme için botsuz botsuz cadı kazanlarında takırdayan –sudan elleri dombili dombili olmuş- Ozan’ı alarak kamp alanına küçücük(!) ayak izlerine bakarak geri döndük. Ardından yemek ve hazırlanma sürecini takiben kalan ekipler olarak mağara ağzına doğru Kör Ali’nin aracıyla tekrar yola çıktık. Vardığımızda mağaradan çıkmış, üşümüş, güneşi görüp de mayışmış önceki ekipler karşıladı bizi; mağara içine kurulan çadır kesmemiş, toplanmışlardı güneşin düştüğü yerlere. Üçüncü ekip (+2 güzel insan) olarak mağaraya giriş yaptık (Bu sırada da çıkan ekipler de araçla kamp alanına dönüyorlardı.) ve aynı hızda çıkışa yönelmişken toplamacılar girmişti bile. Onları orada bırakıp yaya olarak kamp alanına dönüş yaptık ve dönüşümüzden kısa süre sonra da birkaç kişi ve Kör Ali, mağara ağzına son ekibi ve malzemeleri alamk için gitti, döndü… Her şey de ters değildi sanki; kampta bizlerle birlikte bulunan fakat mağaraya girmeyecek olan üç güzel insan civar keşfine çıkmış; gittiği yönü de haber vermemişverememiş; baklavalardan mantılara geniş bir yelpazede misafirperver ahalinin sözü üzerinde misafirleri olmuşlar; pek eğlenmişler. Güzel hikayelerle gelmişler kamp alanına. Herkesin gelişiyle ritüeller başlayıverdi birden; ne ara mısırlar patladı, ne ara pudingi karıştırırken buldum kendimi, bilemedim…
Afiyetle yenilen bilimum şeyin ve yapılan sohbetlerin ardından gelen rahat bir gecenin sonunda, ‘sucuklu yumurta bitiyor’ anonsuyla uyanamayanların da kalkıverdiği, birlikte yapılan bir kahvaltıya daha sıra gelmişti ki aynen de bu şekilde oldu. Kör Ali’nin o hep özendiğim arabasını da kadraja sokarak çeilen fotoğrafların, toplanmanın, vedalaşmanın ardından 23 Nisan’da 11:45 sularında kamptan İstanbul’a doğru, ama bu sefer rotadan emin şekilde yola çıktık. Eklemek de isterim ki bu sefer ‘bindik bi’alamete, gedeyoz gıyamete…’ ile başlayan sözleri daha bir sevinçle söyler buldum kendimi. Yol boyunca, Safranbolu pidesinin tadına bakmayı da ihmal etmedik geziye gelemeyenlerin yerine tabii. Birkaç molanın daha ardından aynı günün akşamı saat 21:30 civarında İstanbul’a, kulüp odasının dibine yanaştık da böyle bitti bir gezi daha…
Hadi uzatmayayım diyorum da önemlidir dediğim son birkaç not: Bölgedeki yolların kısmen karışık, kısmense (özellikle yağışlı koşullarda) riskli olması bakımından bölgeye gidilmeden önce yol tarifinin net olarak yapılması, mümkünse(!) GPS kulllanılması, araç için zincir bulundurulması (Bu da yağışlı koşullar içindir.), bölgeye gidiş öncesi ve süresince gerek jandarma gerekse bölge halkından birilerine tarih ve amaçlar doğrultusunda haber-bilgi verilmesi ; ayrıca da bölgede yaşayan hayvanlara karşı gerek kişisel güvenlik gerekse hayvanların huzuru bakımından dikkatli olunması şiddetle tavsiye edilir.
V. Barış Kaya